Referandum dolayısıyla , oy kullanmaya gittiğim okulda bir konu gereği okul müdürüne uğradım. Malum okul müdürleri aynı zamanda seçim alanından sorumlu kişilerdir . görüşme sonrasında müdür bey sağ olsun çay ısmarladı, oturduk çaylarımızı yudumlarken sohbet etmeye başladık. Her zaman olduğu gibi memleketimi sordu , bende Trabzonluyum dedim. Yavaşça arkasına yaslandı, 50 li li yaşlarına merdiven dayamış, her halinden öğretmen olduğu belli olan o vakur ve ağır tavırları hafifçe esmer yıpranmış yüzüne yansımıştı. Orta göbekli vücudunu koltuğa iyice yerleştirdikten sonra “bende Iğdırlıyım ama anam Trabzon’ludur.” dedi . “sizin insanlarınızı anlamam mümkün değil” diye de ekleyince “hayırdır müdürüm” dedim.
Başladı anlatmaya ;
“Biliyor musunuz ben bu yaşa geldim dayımları daha geçen sene tanıdım. Benim babam devlet memuru idi 55 yıl önce Trabzon da görev yaptığı zamanlarda anamla kaçmışlar . anam da benim kardeşlerim kocamı bulurlar , çocuklarıma zarar verirler diye bunca sene bizi hep kaçırdı onlardan. Dayımlar zaman zaman haber yollarlardı gelin tanışalım akrabayız artık , korkma sen bizim kardeşimizsin dedilerse de anam her seferinde siz onları bilmezsiniz onlar Karadenizlidir. Bu saplantı ile yaşadık hep, oysa bakın dayımlar rahmetli dedem vefat ettiğinde arazileri bölmüşler ve anama kalan mal için aradılar gel malını al sahip çık . anam da yok bunlar bize tuzak kurar diye gidip almadı. Ama ardından dayımlar anam gitmeyince tüm ona düşen malı mülkü satıp parasını Iğdır a bize yolladılar . babamda bu parayla o zaman tam takımlı büyük bir traktörle birlikte iki tane de sıfır Renault 12 aldı . adamlarda ki iyi niyete bakın . anam hala inanmadı . en son geçen yıl dayım artık yaşlanınca Allahın hakkı için gelde bir yüzünü göreyim öleceğim artık deyince anam yinede korka korka gitti ama kavuştuklarında öyle bi ağladılar ki sormayın. 55 yıllık hasret ne demek , sırf anamın inadı yüzünden neler çektik. O vesile ile Trabzon a gittim sizin oralar hakikaten çok güzel yerle cennet gibi geldi bana. Anam vesilesi ile sizin insanlarınızı iyi tanırım”.
Hikaye bana çok ilginç gelmekle beraber esasında Trabzon insanını tarifi açısından çok ince ayrıntıları içermekteydi. Orda yaşamış , o kültürle büyümüş birisi olarak, zavallı kadının haklı taraflarının yanında yüklenmiş olduğu sorumluluk ve cesareti de aynı zamanda Karadeniz kadınını tarif ediyordu. Trabzon erkeğini erkek yapanda kadınlarıdır bana göre.
Müdür beyden ayrıldıktan sonra yolda giderken anlattıklarını düşünürken birden babamın annemi kaçırması geldi aklıma ve başladım tebessüm etmeye.
Rahmetli Ahmet dedem ( Delemerun Ahmet derler, bilen bilir. ) kendi tabiriyle kelle kulak yerinde, adam gibi adamdı dedem hülası. Annemi istemiş babama Mahmut dedem de vermemiş. Tabi bunu duyan dedem de “ Du bakalum n’olacak “ demiş. Hemen talimat vermiş “olum Faik, Yakup’la birlikte kaçırın bu kızı”
Hemen ertesi gün takip başlar , annemle yengem dayımın hanımı Domuzdere mevkiinde ekin biçmeye giderler. Annem daha 15 yaşında o zamanlar. Öğlen vakti, Yakup amcamla babam tarlaya yaklaşmaya başlarlar. Yanlarına geldiklerinde yengemde annemde işe uyanırlar ama geç kalmışlardır artık annem orakla kendini savunsa da fayda etmez babam omuzladığı gibi tarladan aşağıya koşturmaya başlar . ardından Yakup amca hala yengemi tutmaktadır. Babam epey yol alınca oda bırakır o da koşarak uzaklaşırlar tarlanın dibinde bekleyen mersedesin(!) içine attıkları gibi kaçmaya başlarlar. Mersedes dedimse o zamanın mersedesi at arabasından bahsediyorum. Dört çarpı dört maşallah deh dedim mi dört nala dağlara doğru sürerler. Derken üç gün boyunca on tane yaylayı geçtikten sonra araklıya varırlar.
Hülası sonuç itibarı ile baktığımızda büyük amcam , babam ve küçük amcam hepsi kaçırarak evlenmişler . Bizim memleketimizin bir gerçeği olan bu kaçma ve kaçırılma olgusu. Sonuçları çok keskin olaylara gebe riski çok yüksek ama göze alınacak kadarda değer verilen bir yaşam şeklidir. Kaçırdığında sahip çıkabilecek kadar tabanın tutarsa yaşarsın ve kendini kabul ettirirsin, saygı da görürsün. Ama eline yüzüne bulaştırırsan vay başına geleceklere, işte o zaman “ Du bakalum n’olacak” der bekler akıbetini!
Esen kalın !.