M. Kemal AYÇİÇEK- 9 .Ocak 2012
Türkiye’de sadece hani bazı internet sitelerinin vazgeçilmezidir, “şok, şok, şok” diye haberi öne çıkarmak ve ona olduğundan fazla önem atfetmek için sıkça yaptıkları şeyi, şimdi aklı başında olan da olmayan herkes de son yıllarda sıkça söyler oldu. Hayret edilecek gelişmeler, sıradan olmayan işler oluveriyor artık Türkiye’de. Kimileri bunlara hazır, kimileri değil ama genç ihtiyar hemen herkesin mutlaka “şok” yaşadığı gelişmeler oluyor ülkemizde. Aslında sıradan vatandaşın o “şok” oluşlara gelmeden bilmesi gerekenler var. Mesela Devlet hizmetlerindeki insanların kendilerinden farklı olarak o devletin emir eri olduklarını unutmuş olmalarıdır. Evet, Devlet’ten maaş alarak iş yapan herkes, maaş aldığı devletin emir erleri değil midir?
Devlet, iş verdiği insanları, makamı ne olursa olsun , “ne iş yapıyorlar”, “verdiğim paranın karşılığını hak ediyorlar mı?”, “Bende yaşayan insanlara hizmette kusur ediyorlar mı?”, “bana mı yoksa kendilerine veya geleceklerine mi yatırım yapıyorlar?”, “verdiğim işi düzgün yapıyorlar mı, yoksa verdiğim hizmet görevini farklı amaçlar için mi kullanıyorlar”, “Bulundukları makamın hakkını verebiliyorlar mı?” diye sormaz mı? Evet, Devlet bir insan değil belki ama bu Devlet, kendisinde yaşayan tüm insanları kucaklayabiliyorsa o zaman Devletliğinin tadını çıkarmaz mı? Yanı devlet, insan değil diye Devlet’in bir insan gibi kendisini vatandaşının yerine koyarak hiç empati yapma hakkı yok mudur? Ve o Devlet, empati yapıyorsa ve kendinde hizmet veren insanların aldıkları maaşın hakkını, hukukunu tüm bu Devlet’te yaşamını sürdüren insanlar için “iyi işler” yapmak adına kullanmıyor da kendine verilen görevi istismar ediyorsa, bunun hesabını sormayacak mı o Devlet?
Devlet’in yasama, yürütme, yargı gibi erklerinde görev alan insanlar, kendi aralarında işbirliği yapıp, Devlet adına yürüttükleri hizmetleri sırf anlaştıkları istikamette diledikleri gibi yaparlarsa, sıradan vatandaşın bundan ne haberi olabilir? O zaman da işte demokrasi’nin olmazsa olmazı, Medya devreye girer. Dördüncü güç olarak da, Devlet’ten maaş almayan ama o Devletteki hizmet verenlerle o devlette hizmet alanların yanlışlarını, hatalarını da o medya, yani basın ortaya çıkarır ve o Devlet’in insanlarını olanlardan haberdar eder değil mi? Ama o devlet, eğer yasama, Yürütme, yargı ve de Medya’yı da kendisi yönetiyorsa o zaman o medya, halka tüm olanı biteni anlatabilir mi? Suriye’de olan olayları biz nerden takip ediyoruz, onlar kendilerimi açıklıyorlar Şam’da bombalı eylemde yüzlerce vatandaşın yaşamını yitirdiğini?
AK Parti İktidarlarından önce Türkiye’de Yasama, Yürütme, Yargı ve medya işte öylesine devletleştirilmişti ki, sıradan vatandaşın “şok” olacağı olaylar, hep Devlet nasıl isterse öyle yansırdı veya yansıtılırdı. İşler, hani “süt kardeşler” filmindeki Şener Şen’in ,” Emir erim Ramazan seni sevmem , babanı da sevmezdim zaten” mantığı ile günümüze kadar yürütülmüştü. İnsanlar neden o Yeşilçam filmlerinden hiç bıkmaz, gerçek hayatlarında olanları orada gördüklerinden, bakın günümüz genç kuşaklarına, daha Yeşilçam’ın nerede olduğunu bile bilmezler belki ama o filmlerin repliklerini ezbere bilirler. Devlet, görevlendirdiği insanları kontrol etmekten aciz kalmış, Yasama, Yürütme, Yargı ve Medya’yı ele geçirmişti de ondan biz bu filmlere gülerdik. Bir Kemal Sunal’ın filmlerinde dağıttığı adaleti bile Devlet yerine getiremezdi. Devlet, hizmet için görevlendirdiği insanların eline geçmiş, her bir makamda ya da yerde olan insanlar, Devlet’in gücü ve kuvveti ile o Devlet’in hizmet vermekle sorumlu olduğu insanlara tepeden bakan, asan, kesen, her dediği kanun olan insanlar halini almıştı. Sıradan vatandaş, devlet kapısında hizmet beklerken eziyet gören, horlanan, itilen insanlar olmuşlardı. Makamlar, şahsı ihtirasların makamı halini almış, vatandaş sadece sağılacak koyun yerine konmuştu. İşte AK Parti Hükümetleri, tüm bunları tersine çevirmiş, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın sıkça söylediği gibi, “biz sizin hizmetkarınızız” halini almıştı. O eski Devlet algısını değişmiş, Devlet, gerçekte olması konuma getirilmeye çalışmıştır.
Şimdi Türkiye’de ilk defa bir Emekli Genel Kurmay Başkanı İlker Başbuğ, “Darbeye teşebbüs ve silahlı terör örgütü kurmak suçlamasıyla tutuklandı”. Tabi bu haber, bu ülkede yaşayan insanların alışık olmadığı bir olay, tabi “şok” olacak. Kolay değil, bugüne kadar Devlet’in en üst konumlarına kadar Devlet’te görev almış insanların yargı önüne çıkabiliyor olmasına, dün ve önceki gün inanamazlardı, böyle bir olayın sözü dahi edilse kimse inanmaz burun kıvırırdı ama bugün sanki rutin işlermiş gibi olabiliyor hem de Türkiye’de bunlar. Bunlar insanı “şok” etmez mi? Devlet, yasama, yürütme, yargı ve basını ile artık silkelenmiş, kendine gelmeye çalışıyor, gelecekte. Bu olaylar, Devlet’in silkinişleridir. Devlet, gerçek misyonuna büründüğünde bu ülkede ne terör ne ayrımcılık ne de Devlet imkanları ile birilerinin zenginliği söz konusu olacak. Devlet, kendini bulduğunda bu devlet’te yaşayan insanlar, “iyi ki ABD’nin değil de Türkiye’nin vatandaşlarıyız” diyecekler. Hem de göğüslerini gere gere ve tüm Dünya’ya karşı bunu haykırarak söyleyecekler.
Devlet’te görev alan insanlar, bu Devlet’im Emir erleridir. Şüphesiz, tüm olanlardan devlet sorumludur. Bir kişinin aracı çalındıysa, Fırat kenarında bir koyun da kaybolduysa bundan Devlet sorumludur. Uludere’de 35 insanın vurulmuş olmasından da tabiî ki de Devlet sorumludur . “katliam” kelimesi çok ağır bir ifade içeriyor, ama biz zaten bir trafik kazasından bile söz ederken, “katliam gibi kaza” demiyor muyuz? 35 İnsanımızın kaybedildiği bir olay, tabiî ki katliamdır ama bu gerçekten devletin isteyip de yaptığı bir olay olmamıştır diye düşünüyorum. Çünkü, gerçek devlet, hele Türkiye’nin böylesi katliamlara karşı çıkan, kendini yenileyen bir Devlet olarak bunu yapacağına inanmıyorum. Yine ben artık Türkiye’nin sadece kendi insanları için değil, Tüm dünya’nın mazlum insanlarının Dünya’daki en önemli sesi ve gücü olduğuna inanıyorum. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’den, Türkiye Cumhuriyeti’nin 61. Hükümeti ve başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, devleti yönetirken aynı hissiyatı paylaştığına adım gibi inanıyorum. Onun için zaten arkadaşım Hüseyin Besli’nin, Hülya Okur’a verdiği röportaj’da dediği gibi“başbakan Erdoğan, Türkiye’nin ilk sivil başbakanıdır” ifadesini çok yerinde ve haklı buluyorum.
Evet, şimdiye kadar Devlete çeşitli kademelerde hizmet vermiş ve tutuklanmış tüm insanlar bu Devletin insanlarıdır ve tabiî ki bu devletin Emir erleri insanlardır. Devlet, kendi makam ve sorumluluk verdiği insanlardan hesap sormak istemiştir ve bunu yapıyordur. Pek tabiî ki tutuklanan insanların elbette yakınları vardır, onların kalbi kırıktır, onlar tabi ki de bizlerden birileridir ama Devlet sorumluluğu ve bilincinin de farkında insanlardır. Bu Devlet için “iyi hizmet yapıyor” zannıyla, görev yapmış olabilirler ama belki sistemden kaynaklanan hataları da yapmış olabilirler diye düşünüyorum. Kimse , “yoğurdum kara “ demez, onun için Türkiye, böylesi bir hassas dönemden geçiyor. Tutuklu olan insanlar arasında gerçekten suçsuz olanlarda vardır, onlar “kurunun yanında yanan yaş”lar olabilirler, ama Hukuk sisteminin de kişilere özel değil, hak ve hukuk çerçevesinde tüm olayları, evrensel hukuk ilkelerine uygun olarak ince eleyip, sık dokuyarak ayıklayacağına inanıyorum. Bu ülkede hiç kimsenin burnunun dahi kanamasını istemiyorum. Bu Devlet, Türkiye Cumhuriyeti devletidir. Bu ülkede, çok farklı din ve tene sahip insanlar olabilir, hepimiz 74 milyon olarak dili, dini, mezhebi, meşrebi, soyu, sopu, rengi, dili ne olursa olsun kardeşiz ve bu ülkenin içinde huzurlu, mutlu ve sağlıklı bir yaşamı, kendi nesillerimizle, kendi örf ve ananelerimizle hep birlikte el ele vererek yaşamak istiyoruz. Ha, bizim mutluluğumuz ve refahımızı çekemeyen dış mahvillere karşı da tek yürek olabilmeliyiz. Kalın sağlıcakla.