,

Erbakan ölünce Dünya'ya ilk fotoğrafı biz geçecektik!

  
M. Kemal AYÇİÇEK – 28 Şubat 2011   
 
Türkiye’nin değil sadece Dünya’da özellikle İslam Aleminin öncülüğünü yapmış bir liderdi merhum Prof. Dr. Necmettin Erbakan. Erbakan’ın  Rahmeti rahmana kavuştuğunu öğrendiğimde  hemen İstanbul Eminönü ilçesinin 25 yıllık ilçe başkanlığı ve Tayyip Erdoğan’ın il başkanlığında da il başkan yardımcılığını  yapmış, Erbakan’ın İstanbul’daki yakın çalışma arkadaşı İbrahim amcamı aradım. İnanmadı. “şaka yapma” diye birkaç kez tekrarladı, sonra inanmak zorunda kaldı. 
 
Sonra kayınpederim aradı, cep telefonundan konuşurken, yanından kayınvalidemin sesini duydum, “la Erbakan ölmüş, başsağlığı dilesana” diye bağırıyor bana işittirmek için. Annemin yanına vardığımda onun da gözlerinin buğulu olduğunu gördüm. Hava sisli, hafiften çiseliyor. “babanı başsağlığı için arıyorlar” dedi annem, Erbakan’la olan anısını anlatacak, belli, “bizden özür dilemişti oğlum, Sinop’un bir yeri vardı, adı neydi”, “ayancık mı?” dedim, “hah, he Ayancık’a uğradım, ondan geç kaldım, kusuruma bakmayın demişti Trabzon mitinginde bir zaman, öyle üzüldüm ki, sorma”.. Biraz sonra kayınvalideme geçtim, o da, “hiç boğazından  kravetini  çıkarmazdı, sakal bırakmazdı, canı sıkmaz mıydı ? diye düşünür dururdum” dedi. Ağlamışlar bizden önce..
 
Kolay değil, Türkiye’de kadınların siyaset bahanesiyle çarşıya pazara inemediği zamanlar, tüm Anadolu’da kadınlar sırf Erbakan’ı görmek, ona “Mücahit Erbakan” diyebilmek için şehirlerle tanıştılar. Yaşlısı, genci, o köylerden tutulan arabalara doluşup, Erbakan’ın mitinglerine taşındı, bu sayede belki ilk kez şehir gördü kadınlar. Erbakan, “Önce Ahlak ve maneviyat” derken,  Köyde hala eşinin arkasından yürüyebilen kadınlar, Erbakan’ın sayesinde erkekleri ile yan yana durabilmeyi öğrendi, adeta bir sınıf atladılar. Eşinin, kızının, gelininin sokağa çıkmasına bile pek iyi bakmayan Muhafazakar Anadolu insanı, Erbakan’la aştı tüm o eski bağnazlıkları.. “Milli Görüş”, “Adil düzen” belki birer slogan oluverdi ama tüm o sloganlar altındaki siyasi mücadeledir ki, muhafazakar topluma çağ atlattırdı.
Milli Nizam Partisi (MNP), Milli Selamet Partisi (MSP), Refah Partisi (RP), Fazilet Partisi (FP), ve son olarak da Saadet Partisi(SP)’nin Genel başkanı ve 54. Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Prof. Dr. Necmettin Erbakan’dı vefat eden, yani Anadolu’nun Apoletsiz sivil “komutanı”ydı. Yukarda saydığım partiler, Saadet partisi hariç, hep bu ülkede kapatılmış, her kapatılmadan dolayı da Prof. Dr. Necmettin Erbakan’a bedel ödetilmişti. Refah Partisi’nin “kayıp trilyonlar davası” diye anılan dava, Türkiye’nin “yüz karası” davalarındandır. 28 Şubat 1997 “Post modern” darbeyi saymıyorum bile..Erbakan’ın TBMM’de Devlet töreni istememesi “vasıyeti”nin altında da, onun bu ülke için iyi niyetli mücadelesine, hep saygısızca, aşağılarcasına yaklaşılması sebep olmuştur.
 
Burada Erbakan’la ilgili bir gezi anımı anlatmalıyım.1991 yılı seçimleri için Trabzon’a geldiğinde RP’nin Genel Başkanı Necmettin Erbakan’ı izliyorum. Trabzon mitinginin ardından Rize ve Artvin’e gececeğiz. O dönemler Türkiye’nin “Amiral” gazetesindeyim. slayt film kullanıyoruz, makinalarımız mekanik. Filmleri kaset olarak merkeze gönderiyoruz. Her lider ile geziye giderken en az  4-5 makara film alırken, Erbakan’ın gezisinde bana sadece bir film verilince,  şefe “3 günlük geziye gidiyoruz, bu film yetmez” dedim. Şef bana “yettir, yettir” dedi. “nasıl” diye suratına baktım, hani “fotoğraf çekmeyeyim mi der gibi”, güldü sonra da, “olum sen salak mısın, anlasana biz bu adamı neden izliyoruz, Erbakan bir kazada hayatını kaybederse Dünya’ya onun fotoğrafını ilk biz geçelim diye, ona göre film kullan”dedi. O zaman anladım. Erbakan’ı çok ciddiye almayacak, ve ona göre izleyecektik! Oysa bir gazeteci için de liderler arasında en zor izlenen lider Erbakan’dı. O gezi benim en rahat görev yaptığım gezi olmuştu.
 
O gezide Ahmet Tekdal’ın oğlu Ömer Tekdal, milli gazete muhabiri olarak Erbakan’ı izliyordu. Erbakan, otellerde kalmaz, partili birinin evinde konaklardı. Trabzon mitingini bitirmiş, akşam bir partilinin evinde kalacaktı. Ben de aynı mahallede kaldığım için Erbakan’la o kalacağı eve gelmiştik. Gece boyunca özel davetlilerin katıldığı sohbet yapılırdı. Onlar sohbet ederlerken biz de Ömer Tekdal ile mutfakta oturup, sohbet ediyorduk. Sonra sohbet bitince evdekiler dağılıyor, Erbakan kapının önünde dikiliyor, her çıkan kısa künye yaparak kendini tanıtıp, vedalaşıyordu. Bende vedalaşıp çıktım. O kısa künye sırasında gazetemin adıda ağzımdan çıkıvermiş, gayri ihtiyari ama..
 
Eve gittim, pijamalarımı giymiş, günlük gazetelere bakıyordum ki kapı zilim çaldı. Kapıyı açtım, merdivenlerden RP’nin Parti müfettişi Dursun Ali Düzenli, kollarını iki yana açıp, “mustafam, gel kurtar bizi" diye bir feryat etti. Hayırdır, ne oldu diye sordum, “Hocam, Hocam seni istiyor” Allah Allah. Gecenin bir vakti, ne oldu ki. Hemen üzerimi giydim, Dursun Ali beyle indik kardeşinin evine. Yolda bana, “senin evde olduğunu hoca fark etmiş, sen gittikten sonra ‘Amiral gazetesinin muhabirinin bu evde ne işi var’ diye sormuş, onlar da “hocam, o kötü bir amaçla burada değildi, tanırız, biliriz” demişlerse de hocayı ikna edememişler. Erbakan da , “madem tanıyorsunuz, getirin de inanayım” diye emretmiş bunlara..Yarım saat boyunca benim evi aramış, ter içinde kalmış Dursun Ali bey..
 
Eve vardık, birkaç kişi var odada. Bir çekyatta oturmuş Erbakan, ben içeri girince kalktı, hem gülüyor hem de “hoş geldin, gel bakalım şöyle otur” dedi beni sağ tarafına oturttu. “Yemek yedin mi”diye sordu, “evet, ben mutfakta yemiştim” dedim. “eee, anlat bakalım, yarın neler yazacaksın, neler duydun burada”diye sordu. Ama sürekli gülüyor.. ben de aslında sohbetinde bulunmadığımı, Ömer Tekdal ile mutfakta sohbet ettiğimi, burada muhabir olarak değil bir insan olarak bulunduğumu söyledim. Buna pek inanmadı tabi. 
 
Birkaç çanak soru sorunca anladım ki Erbakan, buradaki sohbetin dışarıya yansıyacağı kaygısını taşıyor. Aslında sohbet, “Cihad”dı. Bunları ben zaten biliyordum. Erbakan’a, Sivas, Yozgat, İstanbul fetih mitinglerini, Konya mitingini, Ankara elif sitesindeki Rahmetli Mehmet Zahid Kotku’nun da bulunduğu sohbetleri anlattım, ardından da yine Ankara’da Yenimahalle de Milli Kültür Sarayı’ndaki  3 günlük eğitim seminerini ve oradaki ben abdest alırken onun beni bekleyişini,  yemek duasını yapmamı ve Tayyip Erdoğan’ın il bakanlığın sırasında Amcamın İstanbul il başkan yardımcılığını ve  son olarak da rahmetli dedemle Konya mitingine gidişimizi anlatınca, bu sefer daha bir rahat gülümseyişle bana, “Desene siz aile boyu Milli Görüşçüsünüz” dedi ve rahatladı. Dedemi sordu, “Rahmetli oldu” dedim, “o zaman annene ve babana selam söyle benden” diyerek, çağırdığı için bana zahmet ettiğini düşünerek, teşekkür etti ve ayrıldık.
 
Necmettin Erbakan’ı seversiniz sevmezsiniz ama o, İslam’ı referans almış bir liderdi. Tüm liderler, tabiî ki de din konusunda hassaslardı ama bir de olayın ifade ve ifa şekli vardı ki bu Erbakan’da sırıtmayan, ve Erbakan’ın hani doğal olduğu bir alandı.siz camiye gittiğiniz de hani cumadan cumaya namaz kılanlar vardır bir de tadili erkan ile ibadeti yapan insanlar vardır, zaten Erbakan’ın da o sırıtmayan yanı, ihlasla, o ibadet şeklindeki samimiyeti görürdünüz. Necmettin Erbakan’ın son dönemlerde mesela saadet Partisi’nin son genel başkanlığına getirilmesinde ben oğlu Fatih Erbakan’a kızgındım. Neden öyle bir lideri, hala öne sürüyor olmasına fena halde içerlemiştim ama Erbakan, bizdeki o “baba”lardandı. Yani, “Babalar ölmeyince çocuklar adam olmaz” diyen zihniyetten kurtulamamıştı. Biliyorum, aslında Fatih Erbakan’da babasının son günlerini hele annesinin vefatının ardından daha rahat ve daha bağımsız bir şekilde bir “akil” insan diye geçirmesini isterdi ama ona bunu anlatamamıştı. Düşünsenize bugünün Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı hala “çocuk” gören Erbakan’ın gözünde Fatih Erbakan, hala bir “Bebek”değil miydi?.  Fatih Erbakan’a baş sağlığı diliyor, Rahmetli Prof. Dr. Necmettin Erbakan’a Allah’dan rahmet, tüm sevenlerine de sabrı cemil niyaz ediyorum. Allah mekanını cennet  eylesin “Adil düzen” lideri sevgili, Muhterem “Mücahit Erbakan” hocam..güle güle..
 
YORUM EKLE