Ümraniye’de bir gece kondu da 12 haziran 2007’de ele geçirilen 27 adet el bombası ile başlayan ve Türkiye tarihinin bugüne dek en kapsamlı soruşturma sürecini oluşturan “Ergenekon terör örgütü” iddianamesi, İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Aykut Cengiz Engin tarafından açıklandı.
Böylece resmen mahkeme sürecinin başladığına tanık olduk. Şimdi “Ergenekon” olayı ile “Ak Parti’nin kapatılması” davaları arasında kimileri bağlantılar kuruyor, bunun bir restleşme olduğunu filan yazıyor, çiziyor. Yani, sanki AK Parti’nin kapatılma davası açılmadan evvel, zaten kapatılma davası açılacağı, bunun için de önceden suyun başını kapma yarışı gibi bu “Ergenekon” yapılanmasının üzerine gidildiği bir süreç yaşıyor gibiyiz!
Başsavcı Engin, İddianamenin teknik boyutunu açıklarken, “Danıştay saldırısına ve Cumhuriyet Gazetesi'ne saldırıya azmettirmek, devletin gizli verilerini elde etmek, halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik vb suçlardan kamu davası açıldığı, ifadesi alınan 36 kişi hakkında kovuşturmaya gerek olmadığı anlaşılmıştır”diyor.
Bir şey vardır ya da yokturunda değilim ben. Şimdi sizi o günleri düşünmeye davet ediyorum ve Danıştay saldırısında hayatını kaybeden Danıştay 2. Dairesi üyesi Mustafa Yücel Özbilgin'in Kocatepe camiinde kılınan cenaze namazı törenine ve öncesinde kızılıydan başlatılan yürüyüş ve sloganları yeniden düşünmemiz gerektiğinin altını çiziyorum.
O gün, hükümet üyeleri de o cenaze törenine katılıyordu ve dönemin adalet Bakanı Cemil Çiçek’in camiye girerken adeta saldırılara hedef olurken, aynı kalabalık dönemin Başbakan Yardımcısı ve Devlet bakanı Abdüllatif şener’i alkışlıyorlardı. Ve yine O cenaze töreni için kızılayda CHP filamalarıyla hükümeti protesto edenler, her nedense bugünün “Ergenekon terör örgütü” soruşturmasına da “fasa, fiso” diye bakabiliyor!
Danıştay saldırısı sonucu oluşturulan ortam da hükümet aleyhtarlığı faş edilirken aynı hükümetin bir bakanı o kesimce korunuyordu. O da Şener’di. Yine şu “20 Gizli tanık “dan söz ediyor Başsavcı. Demek ki, gazeteler de bir çok konu “yalan - yanlış “da olsa yazıldı çizildi ama o yazılanlar ve çizilenler sadece buzdağının görünen kısmıdır. Kaldı ki, son operasyonlarda göz altına alınan ve kimi tutuklu emekli generallerle ilgili “darbe girişimleri” gibi iddialar da bu iddianeme de yer almamıştır.
O zaman Abdüllatif Şener’in 22 Temmuz 2007 erkene alınmış genel seçimlerde aday olmamış olmasının arkasında da o alkışlayanlar cenahının bir etkisi varmış gibi bir intibaya kapılmamak mümkün değildir. Yani, “Ergenekon” iddianamesi bir yılı aşkın bir süreci kapsarken AK Partiye açılacak kapatılma davası için hemen alel acele bir iddianame nasıl olur da iki ayda hazırlanır ve hemen icraata konur?
Şimdi AK Parti’den “medeni”ce istifa edip, Yeni Oluşum Hareketi’ni oluşturan Abdüllatif Şener’in sahaya çıktığı Konya’da onu karşılayanlar arasında başı çeken eski AKP milletvekili Ahmet Işık vardı. Ahmet Işık’ın o dönem TBMM’de bir tek görevi vardı o da meclis oturumlarında muhalefete soru hakkı doğmasın diye bakanlara “çanak” sorular sormaktan başka bir şey değildi. Şimdi ben kalkıp Şener’in bu hareketine nasıl saygı duyayım ki?
Velhasılı Abdüllatif Şener’in de daha önce bakanlıktan ayrılıp ANAP’a Genel Başkan Olan Erkan Mumcu’dan farkı yoktur ve beyhude bir çabaya girişmiştir. Bu hareketin ülke için hayırlı olmasını dilemek isterdim ama tutmayacak bir maya, olmayacak bir duadır. olmadığını bile bile de buna amin denmez ki, öyle değil mi?