,

Hepiniz ayağa kalkın !

 M. Kemal AYÇİÇEK  - 26 Mayıs 2014  

Yaşlı ve büyük ziyaretlerine gözüm kapalı giderim. Akşam yemeğini yerken Annem, “ Yemekten sonra dayıma gidelim, fazla oturmayız. İstanbul’dan gelmişler, gidip göremedim” deyince, gözlerine baktım, “lafı mı olur, aşk olsun” dercesine olur dedim. Annem, yetmişini devirmiş, dayısının yaşını varın siz takdir edin artık! Hem mübarek miraç kandili gecesi, büyük ziyareti de güzel tevafuk olur dedik, yola koyulduk. Uzaktan gördüğümüz de evde ışık yanıyordu, demek ki evdelerdi. Kapıya yanaşıp, önce zili çaldık iki defa ama bir ses yok. Sonra kapının vurgusu ile kapıyı çaldık, birkaç kez yine kapı açılmadı. Tam “evde yoklar, gidelim” dediğim de kapının ışığı yandı.

İkisi de yaşlı insanlar, kış mevsimi yaklaşınca ya da Karadeniz’de fındık yaprakları dökülmeye başlayınca İstanbul’a çocuklarının yanlarına gidip, yine fındıklar yaprak açınca kendi evlerine, köylerine dönerek, iki arada bir dere de yaşayan insanlar. Biz onları bildik bileli de onlar bizim “Helim dayı ve Peyiye abla”mızdır. Köydeki güzelim Karadeniz evlerini arazilerinin bakımını yapan aileye bırakmış, çocuklarının yaptığı bir beton binadalar. Üstelik oturdukları evin manzara gören kısmına değil de eski evlerine bakan üst kısımdaki odada kalıyorlar. Oturma odaları evin camiye bakan kısmın da, bir de TV’ler de Miraç kandili programlarına vermişler kendilerini, zil sesi zaten köy yerin de biraz şehirli kalmış duyulmuyor. 

Kapıyı Helim dayı açtı, biraz geç duymuşluğun burukluğu ile hoş beş edip, içeriye geçtik. Ayakkabılarımızı evin girişinde bırakmıştık, dayı uyardı, “Ayakkabıları içeriye alalım, aşağı ki komşunun köpeği kapıda ayakkabı bırakmıyor, hepsini de kendi evine taşıyor, akıllı hayvan” diyor gülerek. Peyiye abla ile annem konuşurlarken biz de Helim dayı ile çoluk çocuktan söz ediyoruz. Bir yandan da TV’de Mevlit programını izliyoruz ama kuran okunduğu aralar da Helim dayı, “Kuranı dinleyelim” diye araya girip, zaman zaman sohbete ara veriyoruz. Helim dayı İstanbul’da yaptıklarını, zamanını nasıl değerlendirdiğini anlatırken, Peyiye ablanın anneme, “Yazın orda yaşanır mı kız? Bakma uşaklar demiş diye onların hatırına gidiyoruz ama aklımız hep buradadır. Aklı olan da buradan hiçbir yere gitmez” diyor.

Zaman zaman Tv’ye dönüp bakınıyoruz. Helim dayı yanımızdan kalkıp mutfağa gidiyor, biraz sonra da elinde bir tepsi ile geliyor. Bize sütlü kahve yapmış meğer ikramını yapıyor ama bu duruma “keşke bize söyleseydin, ben yapardım” diyorum ama Peyiye abla araya giriyor, “Olsun oğlum, sen mutfakta ne nerededir nerde bileceksin, yine o kalkıp sana onları gösterecekti, yani mutfağa gidecekti” diyerek, o kahveleri içebilmemiz için bizi rahatlatıyor. Öyle ya yaşlı insanları ziyarete gittiğiniz de illa da bir ikram beklemiyorsunuz ama onlar, belki bir ikram için bile rahatsız oluyorlardır! Yok tabiyaşlı insanları rahatsız etmeyelim anlayışı ile ziyaret etmemek olmaz. Aslında yaşlıların ziyaretlere ihtiyaçları var. Onların hayat ile bağları ziyaretlerinin fazla olmasıyla sağlanabilir. Tüm yaşlılar için durum aynıdır, illa tanıdık olmasının da bir önemi yoktur. Tanıdık, tanımadık yaşlı insanları ziyaret veya sohbet bile hem ziyaret edene hem de ziyaret edilene güç verir öyle değil mi?

“Şimdi Hepiniz ayağa kalkın” dendiğin de , “bize mi deniyor” diye baktık TV’ye, bir hoca, Cami kürsüsün de cemaate sesleniyor. Mevlit yayını yapan kanal Fatih Camiinden canlı yayında, hocanın ismi de altta yazıyor. “Necmettin Nursaçan Hoca’dan kandil özel duası” diyor. Hoca, “Şimdi herkes ayağa kalksın, sağında ve solundaki ile kucaklaşsın” diye emrediyor! Cami cemaati kalkıp, Hocanın dediği gibi sağındaki solundaki insanlarla kucaklaşıyor. Ne güzel görüntü, ne güzel emir, ne güzel bir dua böyle diyor insan. Bunca yıldır camilere gittik, sadece bayram namazların da o da tanıdık bildik insanlarla bayramlaşmaktan öte böyle bir ne emir ne rica ne de bir vaaz duymamışım! Helim dayı bana soruyor, “Kim bu Hoca?” diye, ben sadece adını söylüyorum ama yarı İstanbullu yarı Trabzonlu Helim dayı ki, o camilerden çıkmaz o bile tanımıyor! Hayli ilginç ve uzun süren Nursaçan Hoca’nın duasına biz de evden “amin” diyoruz. Nursaçan Hoca’dan sonra Prof.Dr. Cevat Akşit hoca çıkınca Helim dayı onu tanıyor. Peyiye abla da , “Oni taniruk canım” diyerek tepki veriyor.

İnsan Necmettin Nursaçan Hoca’nın duasını dinledikten sonra İstanbul’da Okmeydanı’nda Sokak gösterileri yapan gençlerin böylesi Hocaları dinlemediğini düşünüyor. Fatih Camiinde birbirlerini tanımayan insanların bir anda ayağa kalkıp, birbirleriyle kucaklaşmaları da bu ülke de yaşanıyor, Soma’daki maden faciasında hayatını kaybeden 301 insanı bahane edip, onların ölümleri üzerinden bu ülke de kaos çıkarmaya çalışan insanlar da bu ülke de yaşıyor. Bu nasıl bir çelişkidir? O cami de birbirleriyle kucaklaşan insanları selamlıyorum. Çok sevdim Necmettin Nursaçan Hoca’nın duaya geçişini takdir ve tebrik ediyorum. Yeni nesil Hocaların Nursaçan Hocayı örnek almaları ve bu birbirlerini hiç tanımayan insanların tüm camiler de sadece kandiller de de değil, Cuma günleri bile tekrarlanmasını sağlamaları gerekir. Zaten Helim dayı da Nursaçan hoca’yı takibe aldı, “Nerdedur, hangi camidedir?” diye bana soruyor ama ben ona yeterli ve doyurucu bir cevap ne yazık ki veremiyorum. Belli ki bu yaz sonu İstanbul’a gittiğin de Nursaçan Hoca’nın gittiği camiyi bulacak. Bu vesileyle tüm inanan insanların Miraç kandilini tebrik ediyorum. Kalın sağlıcakla.

YORUM EKLE