Televizyonlardaki sabah kuşağı programlarından tutun akşamları da bazı haber kanallarında yayınlanmaya başlayan kadınsal ağırlıklı programlar da güya kadın haklarının elde edilmesine yönelik çabalar var. Program formatları , buna hizmet etme adına planlanıyor ama bu ne kadar yerini buluyor?
İsim vermek istemiyorum ama özellikle sabah kuşaklarında aşırı feminist yaklaşımlarla kadınlar sanki erkeklere karşı birer örgütsel dayanışma içine sürükleniyor. Oysa, kadının “kimlik” sorunu, kadının bizatihi kendisinden kaynaklanan bir olgudur. Bunun eğitim ve öğretimle aşılması gereken olay olması gerekirken, kadınların sadece televizyon ekranlarından birer “canon” olması isteniyor.
Kadının yaradılışı ve yapısının , kendi kimliğinin ne olduğundan ziyade, farklı birer kimlikler delermiş cesine işlenen programlar, kadınlara başlı başına bir haksızlık gibi geliyor bana.
Çünkü kadın, şiddetin karşıtıdır. Kadın, nezaket, zerafet, letafet sembolüdür. Kadın, elbette erkekten çok daha barışcıldır, yapısı gereği böyledir. Öyle olmalıdır.
Erkeğin hiddetine yenilgisini kadın dengeler. Yani, hırçın bir erkeği dizginleyebilen güç kadındadır. Bunu kadının başarması gerekir. Kadınlara, kadınsılığın ötesinde farklı birer varlıkmışlar gibi bir misyon öngörmek, ancak yine cehaletle sabah programı yapan bazı yayıncıların sadece reytinge kadınları kurban etmekten başka bir anlam ifade etmez.
Yer yüzünde hem kadın ve hem de erkekler arasında gerçekte “iletişim” sorunu olan ve iletişimsizlikten kaynaklanan anlaşmazlık, her iki kesimde de karşıta karşı bir düşmanlık algılamasına yönelimleri beraberinde getirmiş. Farklı kulvarlar da ama aynı maksada yönelik bir yığın farklı mücadele alanları oluşturulmuş ve buna emekte harcanmıştır.
Bakınız, Ekofeminizm ,Fransız Feminizmi ,Radikal Feminizm ,Liberal Feminizm ,Lezbiyen Feminizm ,Marksist Feminizm ,Sosyalist Feminizm ,Pop Feminizm ,İslamcı Feminizm ,Ruhsal Feminizm ,Maddi Feminizm ,Postmodern Feminizm ,Varoluşçu Feminizm ,Pro-seks Feminizm(seksüel açıdan liberal feminizm, seks-pozitif feminizm diye de bilinir),Post-Kolonyal Feminizm ,Amazon Feminizm ,Kültürel Feminizm ,Anarko-Feminizm ,Üçüncü Dalga Feminizm ,Kadınizm/Kadıncılık (Womanism) gibi tüm alanlar da hep kadınsal talepleri içeren dallarda farklılıkla sözde kadın hakkı aranıyor.
Yukardaki tüm isimler aslında her biri kendi alanında belki bilimsel çalışmaların da neticeleridir ama bugün kadın sorunlarının ya da “kadın”ın tam olarak toplumdaki yerine ilişkin belirleyici ve de kabul gören bir anlatımı ya da yerleşik bir hakkı koruduğunu söyleyemiyoruz.
İşi bu kadar dallandırmaya gerek yok oysa, kadın gerçekten erkek üstü bir varlıktır! Nezaketiyle, zerafetiyle , ince zekasıyla, letafeti , sesiyle , aklıyla zaten öncüdür. Dişi kuşun yuva yapması boşa denmemiştir. Kadının bunun farkında olması gerekir. Programların, kadını kışkırtan değil ama kadınsal ruhunu ön plana alarak toplumdaki öncü rolüne uygun tanımlamalar kapsamında aydınlatması daha doğru olur diye düşünüyorum.
Fakat, yapılan programlarda sanki salt erkek düşmanlığı sırıtır gibi oluyor. Buna aklı selin kadın öncülerinin el koyması ve programların öyle bir otokontrolle sunulmasında fayda olur.
Erkek düşmanlığı, erkeklerden nefret etme durumunu tanımlamakta kullanılan bir terimdir. Teorik bakımdan erkekler de erkek düşmanı olabilseler de, "Erkek Düşmanlığı" genellikle kadınlarla ilişkilendirilir.
Erkek düşmanlığı "erkeklerden korkmak" anlamına gelen Androfobi ile karıştırılmamalıdır. Androfobi, erkek düşmanlığına varabilecek boyutlara ulaşabilme potansiyeli taşımakla birlikte sosyal fobiler içinde tanımlanan psikolojik bir hastalıktır.
Kadın düşmanlığından farklı olarak (kadınlara yönelik patolojik nefret) Erkek Düşmanlığı çok az tartışılmış veya araştırılmıştır. Bazı maskülistler erkek düşmanlığının son otuz yılda doruğa çıktığını ve sosyal bir patoloji halini aldığını öne sürmekte bazı feministler ise kadın düşmanlığının sosyal bir rahatsızlık olduğuna ancak erkek düşmanlığının mevcut olmadığına inanmaktadırlar. Bu görüş, kız çocuklarının öldürüldüğü toplumlar, kocası ölen kadının yakıldığı kültürler ya da güzellik standartlarının kadınları sakatlık ya da ölüme götürebildiği (çin ayak bağlaması, 17. yy korsesi ya da modern toplumda anoreksi gibi) savaş dışında sistematik olarak erkeklerine işkence yapan toplumların olmaması antropolojik bulgusuna dayanarak savunulabilir.
Hem feminist hem de maskülist kamplardan bazı kimseler de toplumda yerleşmiş cinsiyet rolleri sonucunda doğmuş olan kadın-erkek eksenindeki tartışma ve kamplaşmalardan oluşan "cinsiyetler savaşı" olarak da nitelenen toplumsal olgununun kadın düşmanlığının da , erkek düşmanlığının da kaynağı olduğunu ileri sürmektedirler. Bu durum da her halde oluşması beklenen bir sonuç olmamalıdır.
Kimseyi hedef alma adına yazmadım sadece bazı kadın programcıların neyi niçin yaptığına dikkat çekmek belki daha yararlı programlar yapmalarına katkı sunma adına yaptım. Ama tüm programların eğlendirebildiği kadar doğru bilgilendirme de yapabilmesi elbette en güzel olanı olur. Umarım buna da dikkat edilerek, toplumda gergin kutuplaşmalara yol açılmaz. Kalın sağlıcakla.
Not : Bu yazım aynı zamanda www.kuzeyhaber.com , www.hizmetgazete.com ve Hizmet Gazetesi’nde yayınlanmaktadır.(mka)