M. Kemal AYÇİÇEK – 23 Nisan 2012
Karadeniz bölgesinden göç var zaten, bu engellenemiyor da ama bari hani bu bölgede kalan gençler evlensin, belki nüfus artar, ona bir katkıları olur diye düşünüyor insan ama ne gezer, bizim gençler, bir türlü evlenmiyor. Ha evlenme evlenecekler belki ama bir türlü babalarını aşamıyorlar, babalarını aşabilseler belki de hemen bugün yarına kalmadan çoğu evlenecek. Kısaca bu bölgede midir sadece yoksa başka yerlerde de var mıdır bilmiyorum ama babalar, laf dinlemiyor, bu yüzden de gençler evlenemiyor. Bunu anladım yıllardır gözlemlerimden, bu nedenle de bu hafta bu konuyu yazma gereği duydum.
İki kardeş, İstanbul’dalar ama Karadenizliler de. İkisinin de evlenme çağını geçmiş çocukları var, ama çocukların da sevgilileri var. Hazırlar evlenmeye ama babaları için “acaba ne derler” diye kaygıları var. Önce ufak olan kardeşin oğlu, sevgilisini babasına tanıştırıyor, “baba, işte Selma” baba bakıyoAr, Selma’yı önceden de tanıyor ama oğlunun bu tanıştırmasına bir anlam veremiyor. Oğlunun ne demek istediğini de o anda anlayamıyor, “bu uşak delirdi mi, benim tanıdığım birini bana ne diye yeniden tanıştırıyor ki?” diye aklından geçiriyor, sonra eve gittiğinde bunu eşine açıyor ve eşi, “yeni gelinumuz olacak da” diyor. O zaman anlıyor oğlunun tanıştırmadaki amacını.. Ama kızın başı açık..Aile muhafazakar.. Baba, “bu eve bu gelin olur mu hiç?” diye düşünüyor, oğlunun aile yapısını bildiğini ve buna rağmen başı açık bir kızı sevebileceğini hatta onunla evlenebileceğini de düşünemiyor bile..sonra “zamanla düzelir, başını örter” diye ümit ediyor, oğlunu da konuşturuyor, “örtecek başı da”, oğlu da babasının kalbi kırılmasın diye, “evet, örtecek” diyor. Bekliyorlar bir süre, baba bakıyor ki kızın başını örteceği yok, öyle bir emare de göremiyor, oğluna diyor ki, “bu kız seni kandırmasın, dedin mi ona örtünmesi gerektiğini, eğer dedun da yapmıyorsa demek ki kız inat, inatla başa çıkılmaz yol yakınken vazgeçin bu evlilik hayalinden, sonra pişman olmak da var” diye uyarıyor oğlunu…
Aradan kısa bir süre geçiyor, o İstanbul’daki iki kardeşten büyüğünün oğlu bu kez de sevgilisi ile ailesini tanıştırmak istiyor ve babasına bu durumunu açıyor., baba kabul ediyor, “gelsinler bir tanıyalım” diyor. Ama ardından da küçük kardeşine, “bakalum senin gelin mi yoksa benim gelin mi daha kapalı” diye latife ediyor, gülüşüyorlar, sonra da o tanışma gerçekleşiyor ama bu kez ağabeyin gardı düşüyor. Ufak kardeşinin gelininin başı açık olmasına bile nerdeyse şapka çıkartıyor, “bu ne yav, bizim ki seninkinden daha sere serpe çıktı” diyor kardeşine. Onlar, çocuklarının bir türlü evlenemediğinden yakınan iki babalar aslında. Ama çocuklar evlenmeye kalktıklarında da “baba” olmanın verdiği, koruma içgüdüsüyle belki, kendi meclislerine, kendi kültürlerine, kendi örf ve ananelerine uygun gelin arıyorlar bu devirde. Hele bunlar Karadenizli ve Karadenizli babalar, geline alıcı gözüyle baktıklarında hemen akıllarına fındıklıklar ve o fındıklıklara taşınan hayvan gübreleri geliyor olmalı. Yani o babalar, gelinlik olacak adaya bakarlarken, “Bu kız bizim evden keltemel’e bir tay sepeti kemre (hayvan gübresi) götürebilir mi götüremez mi?” bir ölçü koyuyor olmalılar. Ya da , “Bizim köyde bu kızı, bizim gelindir diye tanıştırdığımda, “la sa yakıştı mı, böyle bir kızı nerden buldun?” denir mi denmez milere bakılarak karar veriliyor. Yani baba, oğlunun evleneceği kıza bakarken, tüm bunları düşünerek bakıyor gelinine, o zaman da bunu kendi köyünde, kendi işine uygun bulmayınca da oğluna, “bu kız olmaz” diye çıkışıyor. E böyle babaların çocukları nasıl evlensin şimdi?
Veya bir oğlunuz var ve evlenme çağı da geldi diyelim, baba kalkıyor eşiyle konuşup, oğlunun haberi olmadan piyasada ne kadar dost ve ahbabı varsa onların kızlarını gözlemeye başlıyor. Bakıyor, kendi gönlü nasıl bir kız severse, mesela muhafazakar bir aile ise kalkıp, kendi oğluna çarşaflı bir kız arıyor, gelin adayı diye, ama oğlunun haberi yok. Olumlu bir cevap alınca da oğluna, “sana bir güzel çarşaflı kız baktık, çok güzel bir kız, baştan ayağa tırnakları bile görünmüyor” diye kızla övünüyor ve öneriyorlar. Siz o evlenecek çağda olan genç olsanız o babanın bulduğu kızla nasıl evlenirsiniz ya da evlenir misiniz? Şimdi hani bu ülkede mahalle baskısı filan deniyordu ya, mahalle baskısından ziyade evlerde böylesine aile baskıları varken hala mahalle baskılarının çok da yadırganacak durumu olmadığını düşünüyorum. Bireyler, babalar, kendi çocuklarına evlendirmek için kız ararken mahalle baskısından söz edilebilir mi?
Neyse o İstanbul’daki iki kardeş babalar, o beğenmedikleri kızlarla çocuklarını nişanlıyorlar. Ama ardından beklemeye koyuluyorlar, gün be gün gelin adaylarının kendilerinin olmasını istedikleri hale gelip gelmediklerini gözlemeye koyuluyorlar, aradan belli bir süre geçiyor ve o ufak olan baba, “bizimkinde hala bir değişiklik olmadı, bakalım bekliyoruz ki başını kapatsın ama hala öyle bir işaret alamadık” diye yakınıyor. Diğeri, ağabeyi de, onu teselli ediyor, “sen gene dua et, şükret bizimkisi senin kinden çok daha açık, ne yapacağız bilmem” diyor. Karadeniz bölgesinden başka hangi bölgede babaların evlendirmek için uğraştıkları çocukları için böylesine pespaye kaygıları olabilir, var mıdır? Ama Karadeniz’de böyle işte, evlenmesi gereken çocuklar yerine kendini feda etmiş, oğluna iyi bir helal süt emmiş kız bulmak için seferber olmuş babalar vardır ve siz onlara, “bırak baba, benim adıma kız arama sen, zahmet etme” desen de onlar, bunu kendilerine tabii bir vazife olarak alıp, sırf Allah rızası için bunun için koştururlar, sizin haberiniz olmadan hem de. Böylesi bir kültür, böylesi bir örf hangi memlekette, nerede vardır? Siz böylesi babaların evlatları olsanız nasıl evleneceksiniz?
Baba ya “karışma bende” deseniz de, baba, “sen ne anlarsın, sen çocuksun, kız beğenmekten ne anlarsın sen onun için senin yerine ben bakayım, bulursam sana derim” mantığı güderken, o babanın oğlu, “senin bulacağın kızla evleneceksem evlenmeyeyim daha iyidir” diyerek, evlenmekten kaçınıyor işte ama gel de sen bunu babalara anlat, anlatılamıyor çünkü Karadeniz de babalar laf dinlemiyor, işte o kadar. Sadece erkekler için değil ki bu tür travmalar, bir kız olun Karadeniz de anne ve babanızla birlikte kalın diyelim ve sizi görücüye gelsinler, o anne ve baba sizi elden çıkarmamak için her türlü tedbiri alır. Kız evlenmek istese de anne ve baba, “kız sen gidersen bize kim bakacak” demez ama, “o gideceğin yerde buradan daha fazla mı rahat edeceksin” der, kızın önünü keserler mesela. Böylece kaç kız vardır, hani denir ya, “evde kalmış” denilenlerden. Siz böyle anne ve babanın yanından nasıl bir evliliğe gideceksiniz ki, var mı mümkünü. Karadenizli olan her genç kız ya da erkek, ailesinden yana mutlaka dertlidir ve evliliğine karar verebilmek için önce aile, sonra çevre ve sonra da sevgilisi olarak çok geniş cephelerden bakmak zorundadır, aksi halde evliliği yılan hikayesine döner. Ya evlenemez ya da evde kalır ama bunlar ne anne ve nede babaya değil yinede gündem olunca o kız ya da erkeklere fatura edilir. Ama kimse bilmez ki, çocuğun sevdiğine anne ve baba saygı göstermez, bunu “gelin” diye kabullenmez, çünkü aslında o anne ve baba oğluna veya kızına saygı göstermez ve onları önce “insan” yerine koymaz, salt, “onlar çocuktur anlamaz” mantığı daha ön plandadır, bu sadece belli ailelerde değil, Karadeniz bölgesinde yaygın kanaattir. Böyle bir ailenin bireyi siz olsanız nasıl evleneceksiniz? Öyle anne ve babayı karşınıza alacak medeni cesaretiniz var mı? Ne kadar olabilir ki?
Karadeniz de alsında kızlar “insan”ı geçtik, “evlat” yerine konmazdı, hala böyle bakan aileler yok değildir mesela ama o zamana kadar hiç duymadığımız bir şey oldu, dedem arazisini bölerken erkek çocuklarına verdiğinin aynısını kalktı tek kızına da verdi. Bu kimilerince çok da yadırgandı hatta, “güya şeyh, güya hacı, güya alim adama bakın, kalkmış kızına arazi vermiş, şimdiye kadar hangi kıza arazi verilmiş, eski köye yeni kanun getirdi” denilirdi. Sonra bizim amca oğlunun “ev yapacağım” derdi var bir süredir, niyedir onu anlamıyordum bir türlü. Aklıma da hiç gelmiyor ki, sonra amcam “Andullah’da bizim çaalin alt tarafında ev yapacakmış” diyince, amcama sordum, bunların derdi nedir diye.bunlar balarının iki erkek kardeşleri, ikisi de köyde ev yapmak istiyorlar ama zaten baba evleri varlen ne diye her ikisi de ev yapacak diye düşünüyordum bir türlü işin içinden çıkamıyordum, amcam söyleyince anladım ancak, meğer babaları o iki erkek kardeşle birlikte arazisini bölerken iki kızına da adil davranmış ve oturdukları köy evini baba kızlarına vermiş, o yüzden de o iki erkek kardeşte köyde ev yapmanın planlarını yapıyorlarmış. Oysa bu Karadeniz de pek durulmuş, görülmüş bir şey değildi. Yani bir yanda oğluna çarşaflı kız arayan baba da Karadeniz de, oğlunun sevgilisinin kapanacağını ümit edip, onların nişanını yapan baba da Karadeniz de, benim gelin seninkinden daha sere serpe diyen baba da Karadenizli baba, ama arazilerini bölerken iki oğluna değil de kızlarına evini bırakan baba da Karadenizli baba. şimdi böyle babaları olan çocuklar nasıl evlensin hadi bakalım size soralım, siz böyle babaların çocukları olsanız evliliğe ne kadar, hangi hevesle kalkardınız? Karadenizli çocuklar, evlenmemek de haksızlar mı?
O İstanbul’daki iki kardeşin ufağına dedim ki, “oğlun kızı seviyor mu?, sen bunu gözlemledin mi?” , “evet seviyorlar birbirlerini” dedi. Peki dedim, “sen oğlunu seviyor musun?” dedim, “tabi seviyorum” dedi. İyi de madem sen oğlunu seviyorsun, oğlunun sevdiği kızı sen nasıl gelin diye göremiyorsun diye sordum, ona da , “ama o anlamaz, kandırılır” diye cevap veriyor. Peki diyorum, “oğlun kaç yaşında?”, “36” diyor. Yani 36 yaşına gitmiş bir evlat, babanın gözünde hala bir “çocuk” ve “anlamaz” olabiliyor, hala baba tarafından korunması gerektiği fikri ağır basıyor. Böyle bir babanın oğlu olsaydınız siz bu yaşa kadar evlenebilir miydiniz? İşte Karadeniz de babalar laf dinlemiyor derken kastım, bu tarz babaların “baba”lık vasıflarını, ölünceye kadar tam anlamıyla sürdürmekte ısrarcı ve kararlı olmaları. Yani açıkça diyorlar ki, “biz ölmeden çocuklar adam olamaz” o kadar. Oğlunu seven baba, oğlunun sevdiği kıza ve de oğluna saygı duymaz mı? Gerçekte böyle mi olmalı, hı oğlum sen ne dersin, bende sana böyle bir baba olmalı mıyım sence? Hadi ver cevabını bakalım. Kalın sağlıcakla.