M. Kemal AYÇİÇEK – 18 Temmuz 2011
Ankara yakınlarında bir yer. Kent ışıklarının olduğu taraftan ay doğmuş, kocaman bir ışık gökyüzünden parıldıyor. Ay’ın tam altında görüntü göz alabildiğince farklı ışıklar göz alıyor. O ışıklarla aramızda bir haylı boşluk alan var, gece Ankara kavunu ekilmiş tarlaların boşluğu o ışıksız yerler. Tel örgüler var hemen önümüzde ve semaverimiz fokur fokur kaynıyor.
Hep resmi toplantılar mı yapılır Ankara’da veya ülkemiz için öncelikli sorunlarının tartışıldığı toplantılar.Bu hafta bana hiç de öyle gelmedi!. Bizim toplantımız da aile için en az onlarla kıyaslanmayacak şekilde önemli. Kilometrelerce uzaklardan toplanıp gelinmiş, aynı ailenin uzantılarının hep bir arada olduğu böylesi bir başkantte elbette bizim için tarihimiz için önemli bir gün yaşıyoruz. Gündüz, Sincan’da bulunan Harikalar Diyarı denilen yerde bir düğünümüz var. Ankara gibi bir yerde öyle fazlaca kapısı olan bir isim bu harikalar diyarı ve aynı alanda düğün, kına, nişan gibi törenlerin yapılabildiği çok sayıda salonlar var tabi. Elinizde bir davetiye ile kent dışından gelipte burada bir düğüne, nişana veya her hangi bir etkinliğe zamanında katılmanız pek mümkün değil.
Nitekim aksilikler dizboyu. Harikalar Diyarı’na biz birinci kapıdan giriyoruz ama hangi kısımda bizim etkinliğimiz (evet davetiyelerde bir yer adı var ama) orası için şu kapıdan girildiğinde gibi açıkça bir ifade yok. Oysa Harikalar Diyarı denilen yer, içinde ufak ufak göletlerin de bulunduğu koskoca bir sosyal etkinlikler diyarı..belki ilgi duyanlar olur diye azcık detay vereyim,
“Ankara Büyükşehir Belediyesi çevre Koruma ve Kontrol Dairesi Başkanlığı tarafından yaptırılan Harikalar Diyarı Parkı Başkent ve yakın çevresine hizmet veren, 1 milyon 300 bin m2' lik alanıyla aynı zamanda Avrupa'nın da en büyük kentsel parklarından biridir.
Sincan Fatih semti yanında yer alan' Sincan ve Eryamanlıların yeşil alan ve deniz özlemini karşılayacak olan parkta;
-Piknik alanları,
-Spor Kompleksi,
-Spor alanları,
-Kültürel alanlar,
-Yeşil alanlar ve
-Masal Adası gibi rekreasyon alanlarının bir parktır Harikalar Diyarı.
Yaklaşık olarak;
-651 bin m2' lik yeşil alan,
-330 bin m2' lik yollar ve meydanlar,
-40 bin m2' lik otopark alanı,
-67 bin m2' lik yapı alanı,
-92 bin m2' lik su alanı olarak planlanan Harikalar Diyarı içinde Başkentli çocuklar için 25 bin m2' lik bir alana kurulmuş "Masal Adası" var.
Parkta ayrıca;
-2 bin 800 m2 alan içerisinde bulunan 550 kişilik bir büyük ana salon ve 2 yan salondan oluşan modern nikah salonu,
-Göl ve 4 bin 500kişilik yarı açık göl amfisi, kıyı çay bahçesi,
-Anadolu Sofrası lokantası,
-Deniz Ürünleri lokantası,
-Fastfood lokantaları,
-Büfeler ,
-Su depoları,
-Yönetim binası, 350 kişilik modem bir toplantı salonu,
-Sergı, sınema ve
-Tiyatro salonları, futbol, basketbol, voleybol, hentbol sahaları,
-Özürlülerin de yararlanabileceği açık ve kapalı yüzme havuzlarının bulunduğu spor kompleksIeri, kır kahvesi, kafeteryalar,
-Fitness center,
-Piknik alanları,
-Otoparklar, bisiklet, yaya yolları ve
-650 bin 890 m2' lik yeşil alanı bulunuyor.
Parka 70 bin ağaç, 350 bin adet bodur bitki, 28 bin m2lik alana mevsimlik çiçek dikilmiştir.”
Salonda gelin ve damadı bekleyenlerin başında nikah memuru var, düğün sahibinin yüzü pancar gibi oluvermiş, belirtilen saatte gelin ve damat hala salonda değiller ve nikah memuru, masanın çevresinde dönüyor, salonu inceliyor, gelenleri seyrediyor ve düğün sahibini o teselli etmeye çalışıyor, “sorun değil, ben bile 20 kez geldiğim halde bu salona hangi kapıdan gelebileceğimi bilmiyor ve şaşırıyorum, beklerim ben siz müsterih olun” diyor. Ne hoş..
Yok hayır, kayınpeder ve kayınvalideler buraya Batıkent’ten geliyor, yani gelin ve damat da tabi ama gidecekleri yer Etimesgut. Harikalar Diyarı Sincan’da. Biraz şöyle Ankara’nın uçlarından gelenlerin buluşacağı bir düğün ve nikah gecikmeli başlıyor. Böylesi törenleri oldum olası hiç sevmedim, çünkü bu törenlere katılanların hiç bir yerde içten ve samimi olduklarını görmedim. Ha kurunun yanında yanan yaş’lar yok değil elbette vardır, onları tenzih ederim ama maalesef çoğunlukla bir “gösteriş”, bir “ben farklıyım”cılık, bir abartılı lüküs ve özenti, kişilerin kendileri olmaktan uzak, salt “bak şuna”, “nasıl giyinmiş ama”, “ne hoş çocuk değil mi?” , “bayıldım ben bu geline ya”, “nerden bulurlar böyle kızları ya, ben neden bulamıyorum”, “Nuriye’nin görümcesi Paşabahçe bardak takımı getirmiş”, “goncagillerin sabiha, bir çift çorap’la savuşturdu kızzz”, “bakayım havalı Naciye, saçını nasıl yapmış” türü fısıltıların hakim olduğu ortamlar. Belki sadece folklorik gösteriler, yöresel oyunlar o bahsettiklerimin gözükmesini engellemeye yetmiyor.
Kent ışıklarını uzaktan seyrettiğiniz de zaten renklerin farklılıklarını, ışıkların irili ufaklı oluşlarını belki uzun süre aynı noktaya baktığınızda o ışıkların göz yanılsamasına girip, dans edişini görebilirsiniz. Ama ben o ışıklarda, o şehir insanlarını görür gibi oldum. Her bir ışığı bir insan gibi düşündüm ve her birerinin farklı renk ve ışık gücünü tıpkı her insanın birbirinden farklı oluşuna yorumladım. Iyi de neden uzun süre bakınca o kent ışıklarına, o şehir insanlarının her birerinin dertlerini, sıkıntılarını, panik hallerini ve telaşını yine o ışıklarda gördüm. Siz bir yerden bir başka yere gitmek istediğinizde özel otomobilinizle iseniz zaten yanınızda bir mihmandarınız yoksa, o gideceğiniz yeri baştan unutun, ya da bir gününüzü sadece o yere ayırın. Başka bir program yapayım derseniz zaten aynı gün o iki programınızı gerçekleştirmeniz mümkün değil. Ya sadece kendinizseniz, her hangi bir yerden davet almışsanız ve oraya gidecekseniz de özel taksiler hariç, cebinizde dilediğince paranız da olsa halkın içinde, halkın ulaşım araçları ile gidebilmeniz mümkün değil! Ulaşım araçları, kenti gezmeye gelen veya o kente misafir gelen insanlar düşünülerek ücretlendirilmemiş. Onlarda da dijital elementlerden yararlanılıyor, onun da ya abonmanı olmalısınız. Yoksa paranız, özel taksiler dışında ulaşım araçlarında geçmiyor!
Kente ister Atakule’den, ister Ankara Kalesinden, ister Kazan’dan, ister Gölbaşı’ndan, Çayyolu’ndan, ister Batıkent’ten isterseniz Etimesgut’tan, İster Çankaya’dan, isterseniz Gaziosmanpaşa’dan nerden bakarsanız bakın o ışıklar, hep aynı şeyi söylüyor. Fakat, farklı renklerle bazı güzergahlarda yapılmış ışıklandırmaları, o bahsettiğim kent ışıklarından özenle ayrı tutuyorum tabi. Araç trafiği, akış açısından şehrin her yanını örümcek ağı gibi sarmış, kavşaklar, viyadükler,alt ve üst geçitlerle sağlanmış olmakla bana hala canavar gibi gözüktü. Akıllı ışıklarla tüm araçlar, belli noktalarda her zaman yaptıkları(!) gibi hız limitlerinde mesela asla yetmişten yukarı da seyretmiyorlar!
Ortaokulundan mezun olduğum Ankara’da iki yıl kalmış biri olarak o benim bildiğim şehrin devasa binaların arasında kaybolduğunu gördüm.o benim tanıdığım Ankara’dan çok az yer görebildim. Her şeyi öylesine değişmiş ki, ben öyle karışık ve boğulmuş bir kenti tanıyamadım! Gerçi Anadolu’da da şehirler, eskiden tanındıkları halleri ile durmuyorlar ama belki yüksek katlı binaların eski kente tepeden bakıyor olmalarını içime sindiremediğimden bana öyle geliyor. Ben öyle tepeden bakan veya bakılan kentleri hiç sevmiyorum, sevemiyorum. Kalın sağlıcakla.