M. Kemal AYÇİÇEK – 9 Temmuz 2025
Artvin'de boğa güreşleri geleneğini yaşatmak amacıyla düzenlenen 44. Kafkasör Kültür, Turizm ve Sanat Festivali, 2 Temmuz’da başladı ve 6 Temmuz’da da 800 kiloluk baş boğalar, geçen yılın şampiyon boğası Karagöz ile Canpolat’ın heyecan veren güreşi ile sona erdi.
Her şeyden önce şunu bilmek gerekiyor ki, bu birer büyükbaş hayvanların güreştiği bir gelenek, tam iki yüz yıldan beri süre gelen bir kültür.
Bizim nasıl ki, Türk spor kültürünün en köklü mirası olan 664. Tarihi Kırkpınar Yağlı Güreşleri, Edirne Sarayiçi Er Meydanı’nda 4-6 Temmuz 2025 tarihleri arasında düzenlendi. ve 664. Tarihi Kırkpınar Yağlı Güreşleri'nde başpehlivan Feyzullah Aktürk’ü yenen Orhan Okulu oldu ve altın kemeri kazandı.
Kafkasör’de de Türkiye’nin en önemli boğaları İsmet Acar Arenası’n da dört gün boyunca güreşti ve baş boğa Canpolat oldu.
Hayvansever gibi görünen, güya kendini diğer insanlardan daha hayvan sever gösterme gayretin de olan insanlar(!) boğa güreşlerini eleştiriyor. Yani Kırkpınar’da insanlar güreşiyor, bir gelenek sürdürülüyor, o kültür oluyor ama Artvin’in Kafkasör yaylası’n da Boğaların güreşmesi, hayvan haklarına aykırılık mı oluşturuyor?
Gökçen ailesine ait 83 dönümlük Kafkasör yaylası’n daki İsmet Acar Arenası, iş insanı İsmet Acar tarafından satın alınarak, Artvin Halkına armağan olarak Artvin Belediyesi’ne devredildi. Gökçen ailesi, bu geleneği zaten arazi sahibi oldukların da da sürdürüyordu ama arenanın daha düzgün hale getirilmesi adına İsmet Acar’ın büyük fedakarlığı ile günümüz tesislerine kavuştu.
Artvin, Şırnak gibi yamaçta kurulu bir şehir ama Şırnak bile Artvin’in arazi yapısına bakıldığın da çok daha şanslı bir ilimizdir. Artvin, bir dağ yamacına kurulmuş ve neredeyse tek caddeye sıkışmış bir şehir. Trafik yoğunluğu, inşaat alanının çok sınırlı olması ile adeta birbirine girmiş binaların oluşturduğu bir şehir ve insanların da yılda bir iki kez nefes alanı da Kafkasör’de düzenlenen Boğa güreşleri olabiliyor.
Boğa güreşi, sadece boğaların güreşlerinden de ibaret değil ki, bu öyle bir tutku ve öyle bir gelenek ki, mesela güreş arenası yayınlarını yapan sunucular bile, boğa güreşi düzenleyemeyen belediyeleri isim vererek, halkın önün de “boğa güreşi yapma” etkinliği sözü alıyor. Yani bu bir güreşten de öte bir durumdur.
Kısaca Artvin’e gitmeden, Boğa güreşlerini bir kaç kez izlemeden, oradaki insanları gözlemlemeden Boğa güreşlerinin insanlara ne kattığını, o insanların heyecanını ve duygularını öyle uzaktan anlamanın mümkün olmadığını anladım.
Arenada Boğa güreşlerin de halkın Boğa’ların isimlerini anarak tezahüratlarına tanık olmak, boğaların kuyruk hareketinden, boynuz darbelerinin bile nasıl yorumlar aldığını duyuyorsunuz. Nasıl futbol’ da mesela Trabzonspor taraftarları, futbolcuların sahadaki performansına anında tepkiler verebiliyor, davranışlarını ıslıklıyor veya alkışlıyorsa Artvin’de de veya Boğa güreşlerin de de seyreden insanlar, hem boğa güreşi kurallarını biliyorlar. Kural hatası yapıldığın da da hakemlere bağırıp, eleştiri getirebiliyorlar.
Boğa’lar arenaya çıkarken tartıdan geçiyor, boynuz hakemlerinin kontrolünden geçiyor ve kilolar da denge sağlanarak boğalar, bir birleri ile eşleştiriliyorlar. Yani öyle kuralsız salt bir boğa güreşi yok, kuralları belli olan ve hakemler gözetimin de resmen bir spor organizasyonu gibi fastival bunlar.
Kafkasör’de bir evlat!
Ayder Galer düzün deki Boğa güreşleri sırasın da iki yaşlı adam konuşuyorlardı, bir tanesi diğerine bir arkadaşının boğa güreşlerine çok gelmek istediği halde getirilmediğini söyleyince diğer arkadaşı ona, “Niye getirmemişler kiAhmet’i?” diye sordu. O da cevap verirken, “Bir salak oğlu var işte, ben de dedim getir diye ama işi mi çıkmış ne geturmedi”. Diğer adam ona, “Bir daha ki sefere acap yaşar mı ki gelsun” diyor vahlanarak!
Düşünebiliyor musunuz? İstanbul’dasınız ve yaşınız ilerlemiş ama Boğa Güreşi sevdanız var ve o boğa güreşlerine gitme imkanınız yoksa yandınız, arkadaşlar arasın da bile konu ediliyorsunuz.
Ben daha Ayder’ deki o arkadaşların konuşmasını unutmamışken önüm de baya bir yaşlı amcanın iki değneğine başını koyup düşünceler de olduğunu gözlemledim. Bir süre sonra da o yaşlı amcanın yanına oturdum. Birlikte güreş seyrederken de konuşuruz diye düşündüm.
Merhabalaştık, yaşını sordum.”35”dedi gülerek, “her şey gençlikte güzel” dedi sonra, kulaklığı var ama yine de söylediklerimi duymuyor. Önümüzden birisi yukarıya çıkmak için izin isteyince o yaşlı adam, o aradan çıkılamayacağını, biraz ileri gitmesi gerektiğini söylemeye çalışırken yanın da oturan “karışma her şeye” diye çıkıştı yaşlı adama!
Garipsedim tabi, meğer oğluymuş, hala bir şeyler söylerken babasına, ona parmağımla “sus” işareti yaptım. (Kendimden biliyorum, babasını kaybetmiş insanlar, babanın ne demek olduğunu iş işten geçtikten sonra anlıyor) Anladım, babası olduğunu. Babası, 1934 doğumlu imiş, yani 91 yaşın da ve 44.cüsü düzenlenen Kafkasör festivaline getirilmiş, ona “her şeye karışma” diyen oğlu tarafından getirilmiş!
Adam mutsuz, sohbet etmenin de bir manası kalmamış çünkü kulakları duymuyor, kulağındaki cihazın çalışıp çalışmadığından şüphelendim. Çünkü öyle bir evladın, onun kulaklığının çalışıp çalışmadığına baktığına da inanmadım!
Güreş bitti, tribünlerin dışın da genç ve yakışıklı oğlu ile yan yana olan o babasını azarlayan evladın yanına gittim. Babasından uzaktayız ve ben de ona her gün farklı takım elbise ile arenaya gelen artist oğlunun yanın da, “Babanla konuşma tarzın hiç de hoş değildi” dedim. Adam da dolu demek, “ama ben onu İstanbul’dan buraya getirdim, bu güreşleri seyretsin diye, her şeye karışıyor, karışmaması gerektiğini söyledim, hakkım yok mu?” dedi.
“Yok” dedim, “toplum için de o insanı azarlar gibi konuşman bir evlada yakışmıyor, o senin baban! O insan ilişkilerinin kitabını tersinden yazar sana okutur” dedim, o artist oğlu, hiç söze girmiyor ama dinliyor. “Babanı İstanbul’dan buraya getirdiğin için sana teşekkür ederim, çok iyi yapmışsın ama ya onun kalbini kıracak tavır da bulunursan ne anlamı olur senin onu İstanbul’dan getirmiş olmanın! Baba bu, o sana hissettirmese de kalbi kırılırsa, senin ömür boyu işlerin yolunda gitmez, bunu bil” dedim ve daha fazla konuşmaya gerek duymadan ayrıldım yanından, o artist oğlu da “kimdi ki bu manyak” dercesine arkamdan bakınıyordu!
Evlatmış, İstanbul’dan 91 yaşındaki babasını Artvin’e Boğa güreşlerine getirmiş te halkın önün de babasına “herkesin işin karışma” diye bağırıp, adamı rencide ediyor. Kanıma dokundu, senin yaptığın iyiliğin de.. neyse. Ne demekmiş babayı Boğa güreşlerine getirmek anladınız mı? Adam, sırf birilerine “şirin evlat” gözükmek için, desinlerden sıyrılmak için babasını boğa güreşlerine getirmiş demek ki, öyle davrandığına göre, var mı bunun başka izahı?
Artvin'de boğa güreşleri geleneğini yaşatmak amacıyla düzenlenen 44. Kafkasör Kültür, Turizm ve Sanat Festivali, çok güzeldi. Yağmuru, sisi,rüzgarına rağmen Kafkasör’de iğne atsan yere düşmeyecek kadar kalabalık bir etkinlik oldu.
Kafkasör’de gündüzleri boğa güreşleri akşamları da tulum ve davul zurna ile sabahlara kadar süren eğlence vardı. Çadırlar, ormana yayılmış, gece sabaha kadar Boğa’ların birbirleri ile kendi dillerince konuştuğu bir atmosfer düşünün, keyfine doyum olmuyor.
Orman İşletmesi’nin kamyonla getirdiği ve bir gecelik yetecek odunu yüz liraya sattığı bir ortam düşünün. Artvin Valisi Turan Ergün, 53 yaşında olduğunu ve ilk kez boğa güreşi seyrettiğini ve seyretmeye de doyamadığını anlattı.
Jandarma’nın simülatörle emniyet kemeri tecrübesini deneyimleten faaliyetinden vatandaşla barışık bir güvenlik anlayışına tanık oldum.
Belediyenin daha önceleri mesela Ak Partili belediye zamanın da Kafkasör etkinlik alanına girişleri ve bu alandaki tuvaletleri bile ücretli yapmış olması konuşuluyordu. Vatandaşın bunu çok yadırgadığı anlatılıyordu.
Oysa şimdi CHP’li eski belediye başkanı Demirhan Elçin ve şimdi ki Belediye başkanı Bilgehan Erdem’in hem kafkasör’e giriş ve hem de tuvaletleri ücretsiz yapmış olması, halkın katılımını sağladı. Kaldı ki, Artvin merkez’den 12 kilometre yüksekte bin ikiyüz rakımlı Kafkasör’e dolmuşlar yüz liraya vatandaşı taşıdı.
Artvin’li esnaflar, Kafkasör’de döner’den tutun çağ kebabına, plavından kurufasulyesine, içki satanından meyve ve sebze satanına kadar, çaycısı, çorbacısı, velhasılı gözlemecisine ve köftecisine kadar her bireri, her yer de yeme içme aşırı pahalı iken Kafkasör’de fırsatçılık yapmıyor. Bir bardak çayı 10 liraya, süt mısırı 50 liraya, cağ kebabının dürümünü 220 liraya verebiliyor. Kısaca ben Kafkasör’de fırsatçı bir esnaf görmedim. Bu nedenle bu festivale destek veren tüm kurum ve kuruluşlara, emeği geçen tüm görevlilere içtenlikle teşekkür ediyorum.
Güzel bir kültür ve güzel bir geleneği yaşatmaya çalışan tüm emektarlara da selam ve saygılarımı sunuyorum. Kalın sağlıcakla.