,

Nereye gidiyor Türkiye?

 Nereye gidiyor Türkiye?

M. Kemal AYÇİÇEK – 4 Ocak 2010 
Yeni bir yıla girerken, her zaman olduğu gibi yine “erken seçim var” diyenler, yeni yıla girdiğimiz için “yeni bir şeyler söylemek” zorunda olanların söylemi olarak kalır. Kısaca eski alışkanlıklarıyla hala siyaset yapanların tarzıdır, alışılagelmiş bilinen tekerlemelerle günü idare etmek. O zaman “erken seçim” olmaz, aksine bu meclis “Demokratik Açılım” gereği, demokratikleşmede gerekli adımları atmak için gece gündüz çalışır.
Türkiye’nin Suriye başta olmak üzere İran, Irak, Ürdün, Libya gibi ülkelerle daha sıkı işbirliğine gidişini, “yörünge değişimi” diye görenler var, buna bende katılmıyorum. Türkiye’nin konjoktürel “rol model” ülke oluşu, salt Güney’e açılımıyla değil, kendi ekseni değil sadece Afrika ülkelerine hatta okyanus ötesi ülkelere varıncaya dek uyguladığı “açılım” politikası, bu ülkenin tarihi misyonuyla alakalıdır.  Geçmişi ile geleceği arasındaki bağı iyi okuyabilen insanların yönetimde oluşunun getirdiği bir değişimdir bu Türkiye için. Aynı kültür yapısıyla yoğrulmuş şimdiki AK Parti Hükümeti üyeleri, “Aynı dil”i konuşabiliyor olmalarının avantajını kullanıyorlar.
Türkiye, Avrupa Birliği’ne sırt çevirmiş değildir ve çeviremezde zaten ama eskiden olduğu kadar “ilada bizi alın” yalvarmasından vazgeçmiştir. Evet, AB’a tam üyelik yolunda sanki son yıllarda biraz duraksama yaşanıyor gibi gözükse de bu sadece Türkiye’nin hevesinin kursağında kalmasından daha çok, AB’ın önemli iki ülkesi Fransa ve Almanya’nın şimdi ki liderlerinin “eski  Avrupa”cı anlayışlarından kaynaklanmaktadır.
Arap ülkelerinde Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad, Arap dünyasında 2009’un en sevilen lideri seçilmiş. Beşar Esad’ın çağdaş Dünya’ya entegre etmeye çalıştığı ülkesi, eski kapalı Baas yönetiminden koşar adım demokratik bir ülkeye gidişin öncülerinden oldu. Bu değişim algısı salt Arap Dünyasında değil tüm Dünya’da gelişen bir dalga. Bu ABD’de Hüseyin Barac Obama’nın başkan oluşu ile doruk noktasına ulaştı. Ama aynı değişim, Avrupa da tam da tersine etki yaptı ve Almanya ve Fransa, bu değişim sürecini tam okuyamayan ülkeler oldu.
Türkiye’de “eksen kayması” denilen, farklı kültür etkisinde kalmış ve eski geleneksel anlayışın temsilcileri tarafından dillendirilen bir ifadedir. Yoksa Türkiye halkı, Türkiye’nin eksen değiştirmekten ziyade, zaten ABD’de ifade edildiği gibi “Rol model” anlamındaki bir süreci başlatmış olan ülke konumundadır. Bu politikalar devam ederse “Türkiye nereye gider?” sorusunun cevabı, Türkiye’nin bulunduğu coğrafya da değil sadece Dünya’da, sözünün öneminin altı çizilecek ve görüşlerine sık sık başvurulacak bir ülke konumuna gelmiş olmasıdır.
Kısaca Türkiye, “kendisi için istemediğini başkası için de istemeyen” bir ülke olarak tüm Dünya’da daha da etkin rol oynayacaktır. Soğuk savaş yıllarının kendi içine kapattığı, sadece NATO aracılığı ile sözde Dünya ülkesi durumundaki Türkiye, şimdi Dünya’da barışın sağlanması için önemli roller üstlenebilecek durumdadır. Atatürk’ün belki Türkiye’de bilinen ama Dünya’da pek bilinmeyen “Yurtta sulh cihanda sulh” sözü, artık tüm Dünya’da bilinecek ve bu sözü Atatürk’ün sadece Türkiye için değil Dünya için söylediğinin farkına varabilecektir.
Şimdi hemen “iyi, güzelde baksana Türkiye’de Ordu-yargı, Hükümet-muhalefet bir araya gelmiyor ve tüm kurumlar adeta birbirleriyle kavgalı halde” diyenlerin etkisinde kalanlarınız olabilir. Ama unutmayın ki, Demokratik bir ülkenin şartlarının tam oluşmasının sancıları elbette birazda normal aklın ötesindeki bazı gelişmelere bağlıdır. Bu ülkede, herkesin ama herkesin kendi asli görevini yapmasının sağlanması, sadece bu ülkenin daha aydınlık yarınlara gidişimizin teminatı olur. Eğer, kendi görev ve sorumluluk alanlarının dışında bazı işlere kalkanlar varsa, onları kendi esas görev alanlarındaki işlerini yapmaya yöneltmek elbette bu sistem içinde çözülecektir. Her sıkışıldığında veya öyle gösterildiğinde “ordu göreve” tarzındaki pankartları hazırlatanlar, bu ülkeye geçmişte de gelecekte de çok bedeller ödettiler. Ama artık bu ülke, salt Dünya’yı okumaktan aciz o tiplerin duygu ve düşüncelerinden çok bu “bilgi çağı”nı okuyabilenlerin duygu ve düşünceleriyle şekillenecek ve gelecek nesillere hür ve özgür birer bireyler ülkesi olarak kalacaktır.
Ordu, elbette bir ülkenin gözbebeği, can damarıdır. Ama o ordu’yu bahane ederek, o Ordu’nun içinde yer alıp, bu ülkeyi mevcut komutanlardan dahi “koruyacak” bir zihniyeti barındırmasını her halde kimse haklı gösteremez. Bu ülkeye hizmeti geçmiş ama emekliliği gelmiş diye bir kenara çekilmeyip, “bu yeni nesil, çoluk çocuk bunların aklı ermez bu ülkeyi korumaya, bu ülkenin asıl sahibi biziz” gibi bir takım duygularla bireysel hareketlere girişmek, kendi akıl ve mantıklarıyla sözde bir takım örgütlenmeler ve silahlanmalarla bir takım planlar yapanlar, bu ülkenin görevdeki insanlarına da hakaret etmiş olurlar, mensup oldukları milletlerine de haksızlık yapmış olurlar. 
Bu ülke için bir saat bile fazla nöbet tutan ve bir saat fazla mesai yapan insanlara elbette bu milletin şükran duygusuyla içten teşekkürü vardır ama “bizsiz olmaz” düşüncesiyle hala ve ısrarla, bir takım planlar yaparak halkın oylarıyla iktidara gelmiş mevcut Hükümeti, “bize ters abi” diyerek devirme planlarına kalkışmak ta geçmişte yapılan görevlere  de ihanettir bu ülke insanına da hem saygısızlık ve hem de ihanetten başka bir şey değildir. Kimsenin bireysel hareket etme gibi bir lüksüne bu ülke katlanmaz, sadece bu ülke de değil hiçbir ülke katlanmaz.
Kimse, Türkiye’nin “dünden daha kötü” durumdadır demeye hakkı yok! Ha vardır, dünün ülkesinde kendi menfaatleri doğrultusundaki işlerde sekteye uğramayanlar, bugün eğer dünün haksız ve sefil ve de belki çaresizlik içindeki iktidarları gibi bugün ki iktidara her istediğini yaptıramıyorsa o başka bir durumdur. Eğer, dün hakkaniyet vardı da bu bugün terk edilmiş se elbette bunun hesabını soracak olan milletin kendisidir. Bu millet, kürdüyle, türküyle, lazıyla, çerkeziyle, arabı, acemi ile yediden yetmişe tüm kültürlerin sentezi olmuş, mozaik güzelliğindeki birbirinin ayrılmaz parçası asil Türk Milletidir. 
Yer yüzünde, bu asil millet kadar kendisini düşündüğü gibi kendi dininden, dilinden, renginden olsun olmasın başkalarını da düşünen başka bir millet yoktur. Türkiye, silkinme ve kendine gelme sürecindedir. Bu süreci farklı okumamak gerekir. Herkesin kendi işini yapması ve kendi işine odaklanmasıyla bu ülkenin yarınları, dünden daha iyi olacaktır, buna eminim. Bu vesileyle yeni yılınızı kutluyor, sağlık ve mutluluk dolu nice yıllar diliyorum. Kalın sağlıcakla.
YORUM EKLE