Tam da bugün ABD’de bir felaket yaşanmıştı 2001’de, ama onu yazmayacağım. ABD’de olan bir felaket, bu ülkede yıllardır vardı, terör belasına çok canlar verdik. Sorumsuz, bencil, ne olduğundan habersiz tipler, serseriler türedi ve onlar, bir takım saçma sapan fikirlerin esiri olarak bu ülkede huzur bırakmadılar.
Ha ABD’de olmuş, ha ABD’nin işgalindeki Irak’ta olmuş, ha Suriye’de, ha Lübnan’da, Filistin’de, veya Filipinler’de, ya da ülkemiz Türkiye’de hiç fark etmez, bir tek canın yanması, insanlık suçudur. Nerede olursa olsun, bir başkası tarafından vurulmuş, kesilmiş, öldürülmüş bir can, ne pahasına olursa olsun yine insanlık suçudur.
Normalleşmek lazım, tüm Dünya’da, katliamları, kıyımları, vurgunları, soygunları önlemek lazım.
Tabiî ki biz önce kendi evimize, kendi ülkemize ve kendi ülkemiz şartlarına bakarak bu normalleşmeyi sağlamalıyız. Başkalarına, örneğin Pakistan’a, Nijerya’ya veya Demokrasi deneyimlerine hazır hale gelmiş ülkeler, gerekirse Avrupa Birliği ülkelerine de örnek olmamız lazım.
Nitekim, 22 Temmuz seçimlerinin sonuçları tartışılırken, Türk Milleti’nin verdiği oylarla Dünya’ya verdiği mesajı iyi okumak lazım. Medeniyetler İttifakı’nın eş başkanıdır bizim Başbakanımız. Sadece Abdullah Gül Cumhurbaşkanı olsun diye oy verilmedi, bu Medeniyetler İttifakı’nın gelişmesi taraftarları da oy verdiler, Dünya’da Medeniyetler arası ittifakların kurulması ve nerde zulüm varsa onlara son verilsin diye de oy verdiler.
Etkili ve yetkili makamlarda bulunanlardan bir çoğunun yorumlayamadığı kadar güçlü analizlerle Türk halkı, tüm dünya’ya bir seçim bir demokratik yarış örneği verdi. Sıra insanlık suçlarının işlenmemesi için atılacak adımlara geldi. Elbette Türkiye, seçtiği Cumhurbaşkanıyla, Başbakanıyla, 60.T.C. Hükümetiyle artık sadece Türkiye’de değil, ceddimizin elinin değdiği değmediği Dünya’nın her yerinde Dünya barışına katkıda bulunacak her türlü çabayı gösterecektir. Çünkü, bu millet, onlara aynı zamanda böyle bir misyonu da yüklemiştir.
Oluşmuş kabinede özenle görevlendirmeler yapılırken işte bu misyon hassasiyeti dikkate alınmıştır. Hep birlikte göreceğiz, TBMM’nin 23. dönem etkinliklerinin diğer tüm dönemlerden daha fazla insan odaklı mesai yapacağına tanık olacağız. Elbette çok büyük tartışmalar da olacak ama bunları olgunlukla karşılayacak ve sabırla, akılla var olan sorunları bir bir aşacağız.
Türkiye’deki sorunlar çözüm bulmadan Dünya’da var olan hiçbir soruna önemli katkımızın olamayacağını biliriz. Onun için öncelikle Türkiye’de başta yeni sivil bir anayasa olmak üzere Türkiye’yi vesayet altındaki bir ülke görüntüsünden çıkaracak yasalarla hızlı bir değişim sürecini da yaşayacağız. Yani hızla normalleşeceğiz!
Bakın, yakınlarınızdan yurt dışında olan birileri varsa onları dinleyin, Türkiye’nin dışarıdan nasıl görüldüğünü sorun anlatsınlar size, dinleyin. Rusya’dan gelen Türk işçileri, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin sonuçlarının orada sıradan insanlarca nasıl karşılandığını ve kendilerini o yabancı ülkede nasıl hissettiklerini ifade edip, Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı seçilmesiyle kendilerine bakışın değiştiğini anlatırken gözleri parıldıyor.
Türkiye’nin Dünya’daki yerini önce bizim millet olarak bilmemiz lazım. Bizim önce kendimizden emin birer güçlü ülkenin insanları olduğumuzu görmemiz ve anlamamız lazım. Bunu yabancılar gelip bize anlatmamalı, biz de elbette kendimizi dev aynasında görmeden, tevazuuyla diğer milletlere de tepeden bakmadan bunu kendimize kabul ettirmeliyiz.
Faili meçhuller ülkesine dönmüştük. Sokaklarından insanları sessiz sedasız alınan bir ülkeydik. Giz perdeli, sivil plakalı araçların gazetecileri izlediği, taciz ettiği hatta daha da beteri susturduğu(!) bir ülkenin vatandaşlarıydık. “Cezaevlerinin dili olsa da konuşsa”lar dan, o cezaevlerinde güya devlet görevlilerinin(!) şahsi kaprisleriyle, tuzaklarıyla, komplolarıyla oralarda volta atanların var olduğu dönemleri geçirdik, bu ülke de hem de devlet adına görev yapıyor gözüken tiplerin, terfileri ardı ardına dizildiği günleri gördük.
“Kul bilmezse halik bilir” sabrını çektik yıllarca, susanların haksız görüldüğü, horlanan, dışlananların sürekli ezildiği, gururun hiçe sayıldığı, şeref ve haysiyetin bel atına indirildiği devirlerden geçtik ve bugüne geldik. Evet, çetelerle yamyam-bozoların cirit attığı da bir ülkeydik ama artık tüm bunların gerilerde kalacağı günlerin arifesine geldik dayandık.
Haklının hakkını, haksızlığa uğrayanın Adaleti bulacağı umuduyla tüm ezilenlerin sınıf, din, dil, ırk ve renklerine bakılmaksızın birer “insan” muamelesi göreceği, yalanın, dolanın değil ama dürüst ve erdemin ön plana çıkacağı günlere geldik. Paranın değil onurun ve şerefin üstün olduğu, birilerinin vicdan-cüzdan arasına sıkıştırılamayacağı döneme giriyoruz.
Artık, normalleşiyoruz.
Normalleşmeliydik, gecikmiştik ama artık o gecikmeyi gidermenin zamanı geldi. Adalet’in Mülkün temeli olduğunun tanıkları olmamızın zamanı geldi. Garip gurabanın sadece devlet eliyle değil vatandaşların kendi arasında gözetileceği, vatandaşın üstesinden gelemeyeceği işlerin devlet’e havale edileceği, herkesin devlet kapısından medet umduğu değil, kendi ayaklarının üzerinde durabileceği güçlü bir ülkenin güçlü vatandaşlarının oluşmasının dönemi geldi.
Cumhurbaşkanının Çankaya’nın daimi müdavimi olmayacağı, yurdun dört bir yanını adım adım dolaşıp, halkıyla bütünleşeceği günlere geldik. Devletle Milletin arasındaki açılmışlığın, kapatılacağı ve kaynaştırılacağı, ceberrut devlet anlayışından sıyrılıp, ülkesini seven insanlarının, yüzünün gülebildiği bir Dünya ülkesi vatandaşı olma onuru ve gururunu birlikte paylaşacağı zamana geldik. Sizce de öyle değil mi? Ne Mutlu Türküm diyene! Kalın sağlıcakla.
Not : Bu yazım aynı zamanda www.kuzeyhaber.com , www.hizmetgazete.com ve Hizmet Gazetesi’nde yayınlanmaktadır.(mka)