M. Kemal AYÇİÇEK – 19 Kasım 2012
Yabancı değiller, ailelerinin yanında “sevmek”ten çekinen, sevdiklerinin bilinmesini istemeyen yeni yetme tipler, sadece aşk değil, sevdikleri ile birlikte çekildikleri fotoğrafların bile ailelerince duyulmasını, hala “ayıp” şey olarak görüyorlar. Facebook varya, orada sitemin bini bir para. Oysa sevmekten daha güzel ne var ki Dünya’da, ister Allah’ı, ister O’nun Peygamberini, ister bir karatavuk kuşunu, istersen bir insan evladını sev, yeter ki sev bundan korkulur mu? Ama günümüz de maalesef hala korkuluyor ne yazık ki..
İsmi lazım değil daha 13 yaşında biri, Facebook’ta “Hayatıma bir güneş doğdu, tam da yedinci sınıfta” diye yazmıştı. Oradan yola çıkarak, bunun bir aşk hikayesi olduğuna vakıf olduk. Ortaokul ikinci sınıftaki bir çocuğun sevdalanmasını ben doğal karşılarım ama o çocuğun babası, “o daha çocuk, ne anlar sevmekten”cilerden biri olunca, bu sevdaya alışması için ön alalım, seven çocuğun babasını, o sevdaya ısındıralım diye ortaya laflar söyledik. Babalar, kendi çocukluklarını, çocukluk aşklarını, kendi çocuklarından hep gizler nedense ve sanki onlar, çocuklukta aşık olmamışlarmış gibi bir role bürünürler. Hiç sevmem öyle rol yapan babaları, hep de o babalarla kavgalıyımdır. Ben ilkokul Dördüncü sınıftayken aşık olduğum kıza o aşkımı ilan ederkenki haykırışım da, altlarından bağırdığım o iki tane dev kavak ağacının titrediğini hissetmiştim.
O çocuğun aşkına saygısız baba, oğlunun aşık olduğunu sezmiş meğer, derslere eskisi gibi çalışılmıyor, sürekli mazeretler uyduruluyor, yorgunluk ve bir bıkkınlık bahaneleri sık sık sıralanıyormuş. Ama o baba, oğlunun bir kızı sevebileceğini, aşık olabileceğini düşünmüyor taki oğlunun bir kıza aşık olduğunu duyuncaya kadar. Zaten oğlunun bir kızı sevdiğini duyunca da, “senin sarı saçlarına..” diyerek anında bir tepki veriyor oğlunun aşkına, “istemezük” mantığı ile..”demek ondan ders çalışmıyor, anlıyorum bir şey var bu çocukta ama aşık olabileceği hiç aklıma gelmiyordu, ben ona sevmek ne demek gösteririm” dieyerek, oğlunun o sevdaya son vermesi için kararlılık tepkisini en üst perdeden, takviyeli olarak gösteriyor. Bu aşkı ifşa eden ben olunca aynı odada süklüm büklüm olup, kabuğuna çekilen o seven yüreğin sahibi çocuğu babasına ezdirmemek için bende üst perdenen oğlunun yanında o babaya çıkışıyorum tabi.. ama ne fayda..”bu yaşta sevda mı olur, ne sevdasıdır bu, olmaz öyle şey” diye hala tepkisini sürdürürken, “sen ilk okulda aşık olmadın mı?” diye sordum o babaya, “yooo” dedi..haklıydı..
Bizim çocukluğumuz yıllarında öyle televizyonlar da yoktu, sevmek ve sevmenin, flörtün çeşitliliği de yoktu, sevmek zaten “günah” sayılırdı, kimse kolay kolay sevemezdi. Sevdalık edenler için bin bir türlü türküler söylenir, o türkülerle güya , “seni seviyorum” mesajları verilirdi karşılıklı olarak..Eskilerde “sevmek” zaten hemen en büyük “suç”lardan biriydi. Toplumun değer yargıları, töre, gelenek ve görenekler ön planda olunca da sevenler, sadece sevme dugularını kendilerinde taşırlar, karşıya, sevdiklerine bunu bir türlü anlatamaz veya söyleyemezlerdi. Hep kendileri sever, o sevdalarını yüreklerini yoğurur, karşı taraf bilmese de onlar, karşı tarafın kendilerini sevip sevmediğinden habersiz, kendi kendilerine gelin-güvey olurlardı. İşte o baba, o günlerin çocuğu olan baba olunca ona oğlunun bir kızı sevebileceğini kabullenmesi de zor olacaktı.
Aynı çocuk, bir hafta sonra bir cami hocasına babasının da olduğu bir ortam da, hocaya bir soru soruyor. “Hoca amca, ben bir kitapta okudum, Peygamber efendimiz, sevdiklerinize onu sevdiğinizi söyleyin” diyor, bu Hadis, gerçek mi?” diye soruyor. Amacı, babasını bir hadisle bağlamak aslında, soruyu hocaya soruyor ama babasının yanında, babanın o soru mantığını anlaması o sıra mümkün değil. Çocuk zeki, hocaya söyletiyor, o kitap ta okuduğu hadisi, hoca, “Evet, sevdiklerinize, onu sevdiğinizi söylemek sünnettir” diyor. Tam o sırada, çocuk babasına bakıyor, göz göze geliyorlar ama baba hala farkında değil, sevdanın onaylandığından, çocuk orada “din sevdaya karşı değil” mesajını alıyor. Ben bile o soruyu o anda değil sonradan çözebildim zaten.
Tabi, o aşık çocuk, babasının yanında aşkını deşifre edince bana da küstü, tam iki hafta konuşmadı. Oysa ona, benim ilkokul dördüncü sınıftaki aşkımı, sonra o aşkımın müdür babasının beni nasıl haşladığını bile anlatmıştım ama olmadı, o yine küskünlüğünü sürdürdü. Neyse ki şimdi yine barıştık tabi. Facebook’ta, o küsme olayını yazdım, aldığım yorumlarda o küsen çocuğa hak verenlerden biri de üniversite öğrencisi, ama yine tanıdık bir isimdi. O kadar tanıdık ki, onun da facebook’ta kız arkadaşları ile çekilip paylaştığı fotoğrafı annesi ile birlikte görmüştük, sonra da o fotoğrafları kendi dedesi ve babasının da olduğu aynı ortamda, takdir ederek dile getirmiş olmam, ona da ağır gelmişti. Öyle bir dede ve babanın oğlunun, bir kız ile yan yana çekilmiş bir fotoğrafı Facebook gibi bir sosyal paylaşım sitesinden paylaşmış olmak, sanki ağır bir suçmuş gibi algı yaratır korkusu ile o da buna itirazını, o seven küçük çocuk üzerinden dile getiriyor.
Üniversite üçüncü sınıftaki oğluma tembihlemişim, bir sevdan olunca ilk önce bana söyleyeceksin, benimle paylaşacaksın diye, o da söz vermiş.. Ben sevmeyi bilmeyen yüreklerin Dünya’ya negatif akım yaydığına inanırım. Dünya’da ne kadar sevmeyen yürek varsa, Dünya o kadar berbat olur, seven yürekler çoğalırsa Dünya’da da tüm insanlık, pozitif akım alır diye bilirim. Negatif etkilerden uzaklaşmak için pozitif etkilerin daha fazla olmasından yanayım her zaman. Bir insanın sadece insanı değil, bir kediyi, bir köpeği, bir yılanı, bir kelebeği veya bir doğayı sevmesi de benim için pozitif bir akımdır ve Dünya, o sevgiden ve o akımdan pozitif yönde etkilenir. O etki, bizlere yani yer yüzünde yaşayan tüm insanlara da aynı şekilde tesir eder diye düşünürüm. Şimdi o eski babalar, yani benim kuşak ve üstü, oğlu ya da kızı bir insan sevdiğinde tepki verme yerine o aşka, o sevgiye önce bir saygı duymayı bilecek, bilmiyorlarsa da öğrenecekler. Bunu içselleyecek ve kabullenecekler. Hala eski baba modu, günümüzle pek uyumlu değil çünkü.
Mahir, dedesi ve babasının sanki “sevmek zalimliktir” algısının hala devam ettiğini ve onun gazabına uğrayacağını düşünerek tepki koyuyor ama ne o dede, ne de o baba, Mahir’in kaygılarını haklı çıkaracak bir tepki koymadı, aksine saygı gösterip, hatta o dede, kendi çocuklarından o anda, bu sevda işlerinde bugüne değin koyduğu tüm tepkilerinden dolayı özür bile diledi. Bu da benim için mutluluk vesilesi oldu. Evet, eski toprak dediğimiz o kuşak, kendi babalarından gördüğü babalığı günümüze taşımaya gayret etti, o babalığı yapmak istedi ama olmuyor. Eski babalardan kalma yöntemlerle bugünün çocuklarına babalık yapılmıyor. Babaların kendi çocukları ile kendilerini güncelleyip, bugünün şartlarının babası olması gerekiyor. Bu da yine çocukların babaları ile ortak paylaşımları ile mümkün olabiliyor. Babalar, babalığı önceki kuşaklardan devralıp, öyle sürdürmekte ısrar edebilirler ama çocuklar, bunun farkına varıp, babalarını bugünün şartların taşımaları gerekiyor. Çocuklar, bugünün anne ve babalarının rehberleri olmak zorundalar.
Abdullah, 20 yaşında bir Borçkalı Üniversite öğrencisi.. daha yaşı ufakken bir motosiklet sevdası yüzünden babasına rest çekiyor. Baba, bunu onur meselesi yapıp, kendi çocuğuna noter aracılığı ile mirasından tüm varlığından onu men ettiğini iletiyor. O çocuk ta küsüyor babasına, tam iki yıldır konuşmuyor babasıyla ve evine gitmiyor ama üniversite de öğrenim görüyor.Babalar, belli ki kendi çocuklarını “insan”dan saymayıp, onları sanki insanlık dışında yaratıklarmış gibi “çocuk”tan sayıyorlar ve öyle davranıyorlar, oysa “çocuk” dediğin, insanın küçüğü, yani insan ama ona “çocuk” gibi bir farklı sıfat yaftalayıp, sanki tüm insanı değerlerden yararlanamaz ve ona o insani değerler çok görülebilir gibi bir mantıkla davranıyoruz. O babalık devri bitti, şimdi çocukların babalarına “öğretmen” olduğu, olması gereken bir devirdeyiz, bir öğretmene ne kadar ve nasıl saygı duyuluyorsa aynısını kendi çocuğuna göstermeyen babalar, çok ahlanıp, vahlanırlar. Devir o eski devirler değil artık, o eskielerden, babalılığı babalarından gördükleri ile yapmaya çalışan tüm babalar, büyük yanılgı içindedirler, bunu bilmeleri gerekir. Bunda gurur yapacak bir durum da yoktur. Kendi çocuklarınıza, o eskiden okulda öğretmenlerinize duyduğunuz saygı ve sevgiyi göstermelisiniz, bunun başka yolu yok. Bunu yaparsanız, kendi çocuklarınızla barışık olabilirsiniz aksi halde çok çekersiniz benden söylemesi..kalın sağlıcakla.