M. Kemal AYÇİÇEK – 18 Şubat 2013
Trabzonspor’la Fenerbahçe’nin maç yapacağı günler, hep daha bir “Futbol maçımız var” havasında olunduğu günlerdir Trabzon’da.. Yenilgiden söz eden olmaz, hep skorlar söylenir, “yeneriz yenmesine de, kaç kaç haçan?”dır genellikle sohbetlerin konusu.. Yenilgi, maç öncesinde asla ve kat a, düşünülmez ve koskoca bir lig maratonu, sanki bu maça indirgenir ve, “Biz bu maçı alalım da şampiyonluk önemli değil” de denirdi, ama hep düşünülen ve konuşulanların tersi olunca, çatacak, laf atacak, sövmek için bir bahane aranır ve çokça da zaten bunlar bulunur, herkesin vardır bir deşarj hedefi çünkü..
Şenol Güneş, gitmesine gitmiştir ama kalkar adam, “güneşin mirasına bakın Allah aşkına, Trabzonspor tarihinin en kötü futbolcu gurubuyla bizi bu hale sokan güneş ve yönetiminin Allah bel…..” der, kimi “Avni AKER stadına '' BAMBA '' düştü...!!” der, kimileri daha maç başlar başlamaz, “istifa istifa” der, kimileri,” Balık baştan kokar”, kimileri, “Yönetim yönetim değil ki, biz GS’ya futbolcu yetiştiren bir kulüp olduk artık”, kimileri,” Adamlarda futbolcu var, bizdekiler manken!” derler de derler, hani “çuval değil ki büzesin” diye de vardır ya bir söz, aklına esenin bir baheneye sığınması vardır, bunlar normal sayılabilecek şeyler de zaten..
“Kaç kaç haçan” denildiğin de gerçi son yıllar da öyle “5-0”, “4-1”, “3-1”, “4-0” gibi uçuk skorlar verilemez oldu ya, sadece, “1-0 bizimdir maç”, “2-1 alırız canım”, “1-1 olur”larla yetinir olmuşuz. Onlar, hep futboldan anlayanların kendi aralarında verdiği sonuçlar, yani tüm bunların tersi sonuçlar alınsa ne olur, onlar konuşulmaz. Kurgular, hep “yenmek” üzerinedir. Yenilmek, “maazallah” dedirtecek bir sonuçtur ve bunu zaten maç oynanmadan da kabullenecek tek bir Trabzonsporlu bulamazsınız, Şenol Güneş’i hedef alanlar da, Sadri Şener’i hedef alanlar da, maç öncesi kendilerine tribünler de hangi dakika da, veya hangi durum da hangi sloganları atacakları bir takım ocaklar da öğrenenler de dahildir buna..
Ben işin o taraflarında değilim, soğuk, yağmur , uzak, kış, üstelik te gece demeden maça giden o taraftarlarla ilgili köyde dede ve ninelerinin sohbetinden kıssalar aktaracağım. Maç Avni Aker’de ya, yaşlı da olsalar, gençlerin evde maça gidebilmek için o yaşlıların iznini alabilmesi için ön hazırlık yapmaları gerekir. Öyle ya, evden izin almadan nereye gidiyorsun? Hele de Karadeniz de, akşam yemeğin de herkesin sofrada hazır olmasını bekleyen dedeler sorar önce, “nerede bizim ki?” diye, o bizim ki denilen, pek laf dinlemeyen o evin delikanlısı olur. Onlar da bunu bildiklerinden maç günü, ne var ne yok herhangi bir iş varsa, o gün o işin hemen halledilmesi için canla başla çalışır, o gün kendisinin aileye verebileceği katkıyı sonuna kadar verir ve akşama da maçına gider. Gider de, onun maça gitmesinin evde bilinmesi, evdekileri tatmin eder mi?
“Ne etti bizim uşak, yendi mi acaba?” dır önce evdeki sohbette, “İnşallah yenmişlerdir” de denir, maç sonuçları TV’lerden söylenince de, oraya kilitlenir o maçla pek ilgisi yokmuş gibi görünen dede ve neneler.. Anne ve babaları söylemiyorum çünkü onlar, kendi büyüklerinin yanın da zaten kendi çocuklarının bir faaliyeti ile ilgi bir şey konuşmak istemezler.
Dede ve nenelerin beklentisi, o maça gitmek için izin isteyip, alıp onca alamete, yani uzaklığa, maçın gece oluşuna, havanın yağmur, soğuk oluşuna rağmen kendi çocuklarının maç sonunda mutlu olup olamadığına kilitlenmektir. Trabzonspor’a gönül vermiş, onca eziyete katlanıp giden o evi gencinin suratının eve geldiğin de gülüp gülmemesi, onların da mutlu olup olmamaları demektir çünkü. Hele Trabzonspor’la Fenerbahçe’nin maçı varsa, maça ilgi duymayanlar bile bu maçın olduğu günler de mutlaka sporla hele skorla ilgilidirler. Başka zamanlar da olmayan bir ilgidir bu, o maça özel bir ilgidir.
Nitekim maç sonucu, maça giden çocuk eve dönmeden öğrenilince de, o maça giden çocuklarının emeğinin boşa gittiği hissine kapılır ve üzülürler. Nitekim Trabzonspor, kendi saha ve seyircisi önün de Fenerbahçe’ye 3-0 yenilince, ilk tepki “vah vah, yazık bizim uşağın emeğine” denir evde, o Trabzonspor’un emeği değil, kendi çocuklarının o gün, o maç için çabalamasının karşılığıdır.
Hem eve gelindiğin de de sorulan soru şudur, “Ne ettunuz, yendiniz mi?” diye, alınan cevaba göre de tepki vardır. O nenelerin ve dedelerin Türkiye’ye dağılmıştır torunları, onların her bir torununun maç sonucuna göre vereceği tepkiyi onlar iyi bilirler, kimi Mersin’de, Kimi İstanbul, kimi Samsun, kimi Ankara, kimi Lüleburgaz’da ama onlar, yani o nene ve dedelerin yüreği, hep o yerlerde, hep o torunlarının her birindedir işte. Yanlarından maça gitmiş delikanlı değildir sadece düşünceleri kısaca, onlar genel düşünür. Ha kimileri hıyanet etmiştir Galatasaray’ı tutarak, Şule ve İlker gibi ama olsun, ama genellikle torunlarının çoğunun Trabzonsporlu olması, onların ayr ayrı gururudur.
Trabzonspor’un 3-0 yenildiği maç sonrası gidiyorum yanlarına, bende maçı TV’den izledim, talihsiz bir yenilgiydi ama onlar almış haberi. Önce maça giden delikanlının nenesi sordu, “Ne oldu maç” diye, duymamış meğer! “3-0 yenildik” diyince, “off yav, nedir Bu Trabzonspor hep böyle yapıyor” deyiverdi, o konuşunca dede durur mu, “Hem de kendi sahamızda hemi 3- 0, ayıp, rezillik, nedur bunların zori, derdi nedur, niye böyle yapay bu uşaklar?” diye soruyor. Onlar, futbolcunun kalitesi, hüneri ya da nerden olduğuna değil, sadece saha daki sayılarının eşitliğine bakarlar. Onlar 15 kişi oynadı da biz 9 kişimi oynadık diye bakarlar, düz hesapçıdırlar yani. Saha da 11 kişi varsa, karşı takım da da 11 kişinin varlığını bilirler, ona göre de hesap yapar, o çocuklarının üzülmesine sebep olan skoru, sırf o yönüyle sorgular ve kendilerini tatmin edecek bir cevap ararlar. Haklı değiller midir sizce? Kalın sağlıcakla..