M. Kemal AYÇİÇEK – 8 Mart 2010
Türkiye’nin gündemine yetişebilene aşk olsun. Bir hafta içinde gündemin hızla değişiyor olmasına alıştık artık. Ama her ne hikmetse bakıyorsunuz hangi sorun olursa olsun mutlaka bir yerde “çatallaşma” oluşuyor. Yargı – yürütme arasında, yasama-yargı arasında, Uluslar arası ilişkilerde veya yürütme-medya arasında hep o “çatal” olayını görüyoruz.
Nasrettin Hoca’nın bir fıkrası var, tamda Türkiye’nin sanki bugününü anlatır bir fıkra, onu sizinle paylaşmak isterim öncelikle;
Hoca’nın kadılığı sırasında birisi yayına gelip;
- Hocaefendi. Demiş. Kırda inekler otlarken bir inek, sanırım sizin ineklerden biri, bizim ineklerden birini karnından boynuzlayıp öldürmüş. Bunun hükmü nedir?
- Bunda sahibinin ne suçu var.demiş Hoca.Hayvandan kan davası olmaz!
Adam sözünü değiştirmiş,
- Yok yok , yanlış söyledim.Bizim ineklerden biri sizin ineklerden birini öldürmüş.
Hoca yerinden kalkıp raftaki kitaba uzanmış;
- Haa, o zaman iş karıştı. Bakalım kara kaplı kitap ne diyor?
Bakıyorsunuz bu ülkede herkes “Anayasa değişmeli” diyor ama sıra icraata gelip dayanınca bu sefer, “Ama AK Parti İktidarken olmaz”, ama “seçimlere kısa bir süre varken olmaz”, “zaten bu iktidar, anayasa değişikliği yaparsa da zaten Anayasa Mahkemesi iptal eder”, zaten “anayasa mahkemesi bu parti için, irticanın odağı demedi mi?” vs.vs.vs. Herkes, halkın önüne çıkınca en ilerici ve en çağdaş parti rolü oynuyor, sıra icraata gelip dayanınca “ama”lar ardı ardına diziliyor ve kapalı kapılar ardında, o halkın önündeki sözlerinden cayıyor ve “kara kaplı kitap” hesabına dönüyorlar.
CHP lideri Deniz Baykal mesela, Star TV’de yine Uğur Dündar’a konuşurken “milletvekili dokunulmazlığının kaldırılması yok bu mini pakette” diyor ama başka dokunulmazlıklardan söz etmiyor. Hala o yıllar önce yine Uğur Dündar’ın yönettiği proğramda Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’la “mutabık kalmıştık” diyerek Milletvekilliği dokunulmazlıklarının kaldırılmasında ısrar ediyor. Yani göz göre göre “Kara kaplı kitap” hesabıyla bunu yapıyor, o yıllar önceki proğramda Başbakanla mutabık kaldıkları şey, sadece Milletvekili dokunulmazlıkları değil, tüm dokunulmazlıkların birlikte kaldırılmasıydı. Mutabakat, o proğramda öyleydi ama Baykal bunu sadece “milletvekili dokunulmazlığı”na indirgeyip, sürekli aynı ısrarını sürdürüyor. Neden tüm dokunulmazlıklar kalkmıyor? Neden Baykal, diğer dokunulmazlıklar konusunda sesini çıkarmıyor? Vatandaş, bu ülkede kimlerin ne diyip ne demediğini bilmiyor mu? Hala halkı bu kadar “anlamazlar” sınıfında görmek bu devirde biraz ayıp kaçmıyor mu?
Yapacağımı bilirim
Bir bakıyorsunuz birileri iddialı laflar ediyor, adeta birbirlerine meydan okuyor. Hani “ben yapacağımı bilirim” gibi ve ortam geriliyor. Yapacağı bilmek, illa da bir düello gibi algılanıyor ister istemez oysa biraz geniş perspektiften bakılsa olaya belki o “yapacağımı bilirim”in ardından çok da makul gerekçeler çıkacak ama sabredemiyoruz. Hemen her kesimde bir meydan okuma içgüdüsü sanki hakim taraflara.
Yine Nasrettin Hoca’dan bir fıkra, adı da “yapacağımı bilirim”, bilenleriniz vardır ama bir de ben hatırlansın diye yazmak istedim.
Hoca bir köyde konaklarken heybesini kaybetmiş. Köylülere:
- Ya heybemi bulun, ya da ben yapacağımı bilirim. Demiş. Köylüler endişelenmişler. Arayıp taramışlar. Heybeyi bulup Hoca’nın önüne koymuşlar. Köyden ayrılırken de:
- Hocam, demişler, heybeyi bulamasaydık ne yapacaktın? Hoca şöyle bir elini sallamış:
- Evde eski bir kilim var, onu bozup heybe yapacaktım.
Türkiye’de gündemin sık sık değişiyor olması, başlamış veya atılmış adımlardan geri dönülmüşlüğü değil aksine daha da ileri gidildiğinin göstergesidir. Bu “Demokratik açılım sürecidir”. Kimileri, mehter marşı benzetmesi de yapsalar, haklıdırlar. Atılan adımlardaki duraksamalar, belki mehterandaki adımlardaki duraksama, nefes alma ve bir sonraki adımın daha da büyük atılabilmesi için “hazmetme” veya “hazmettirme” süresidir.
Bu ülkenin geçmişte olduğu gibi sık sık koalisyonlarla bölünmüş, sekteye uğramış plan ve programları, artık bir saat gibi işletiliyor. Eskiye özenti ve statükoyu hala ısrarla savunanlar, o koalisyon dönemlerinin özlemcileri, gelişmiş ülkelerdeki gibi her şeyin zamanında olması gibi ilkelere alışmakta zorlansa da artık Türkiye eski Türkiye değil, bunun er geç onlarda farkına varacaklar. Hani bir söz vardı, “lafla peynir gemisi yürümez” diye. Şimdi Türkiye’de o eski laflar, iş yapmıyor. Türkiye’nin hem içerde ve hem de dışarıda ne yapması gerektiğini bilen iyi yetişmiş beyinleri var. Onlar dururken de bizim kaygı duymamızı gerektirecek ne sözde ermeni tasarısının ABD Temsilciler meclisinde “kabul” edilmesi ne de bulunduğumuz coğrafyada herhangi bir gücün bize tesir etmesi söz konusu bile olamaz. Türkiye de hala Türkiye’nin gücünü, konumunu, halkını tanımayanlar veya anlayamayanlar var. Zamanla onlarda bunun farkına varırlar elbet. Kalın sağlıcakla.