M.Kemal AYÇİÇEK - 21 Ağustos 2007 Salı
Yazık olmadı mı şimdi, Cumhurbaşkanlığı tartışmalarıyla kaybedilmiş zamana, yazık değil mi bu ülkenin insanına, yazık değil mi? Ne vardı, Cumhurbaşkanını zamanında seçselerdi de tam 4 ay boyunca bu ülkenin gündemi işgal edilmeseydi. Ne değişti şimdi, o karşı çıkanlar açısından, ne elde ettiler? Mevzi mi edindiler, ne kazandılar?
Ta Ocak ayında başladı CHP lideri Deniz Baykal, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a, “sakın sen çıkma, sen çıkma sakın, otur oturduğun yerde, sen çıkma,aday olma ben senin yanında olacağım”demedi mi? Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a, “yeterki sen çıkma” dedi de başka bir şart koştumuydu? Hayır koşmadı, sadece “sen sakın aday olma” dedi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’da Deniz Baykal’ı dinledi(!) ve aday olmadı. Ama o yetmedi, Baykal, bu kez de, “hayır olmaz milli görüş kökeninden gelen biri aday olmamalı” dedi. Abdullah Gül’ün adaylığı açıklandığında, sonrası malum.
Senaryoyu “kim olursa olsun” a karşı çıkmak üzere kurgulamış sözde Ulusalcı, bayrakcı, elitist güya milletin (!) kendileri, mitingler düzenlemeye başladılar daha Cumhurbaşkanı adayı belli olmadan, o harekat, dalgalandırılarak büyük kentlerde bindirilmiş kıt’a larla sözde “demokratik” hak kullandılar.
Cumhurbaşkanı adayı, Ak Parti’den kim olursa olsuna muhalefet adına yaptılar bunu. Türk bayrağını istismar etme pahasına yaptılar o mitingleri, sözde laikliğe sahip çıkma adına. Kendilerinden başkasına laikliği yakıştırmama pahasına yaptılar, bağırdı, çığırdılar. Miting meydanlarında birbirlerine girdiler, güya “millet”in esasıymışlar havasını pompaladılar.
Bu ülkeyi değil önce kendi nefislerini düşündüler, sonra ceplerini, sonra belki makam ve mevkilerini, toplumdaki konumlarını düşündüler ama hep ülkemiz menfaatlerinden ince düşündüler. Oysa, nefsinden, cebinden, makam ve mevkisinden önce Türkiye Cumhuriyeti’nin bekasını düşünenler hep sustu, sabretti.
Cumhurbaşkanlığı seçimlerine geçildiğinde tutup 367 dayatmasına sığındı, ardından da bu rakama ulaşılamayınca da gidip CHP grup toplantı salonun da Baykal’ın ifadesiyle “bugün bir tuhaf mutluluk görüyorum yüzlerinizde” diyerek, güya seçtirmemeyi garantilemişliğin mutluluğunu paylaştılar birbirleriyle alay edercesine hem de.
Yetmedi, CHP grup başkanvekili Mustafa Özyürek, kalktı bunu seçim meydanlarında ve televizyon ekranlarından “CHP’nin zaferidir, bu grubumuzla seçtirmedik onlara cumhurbaşkanını” diyerek vatandaştan oy istedi. Hatta seçimin ertesinde aynı ifadeleri birer övünç olarak tekrarlayıp durdu.
Oysa kaybeden Ak parti değildi, Bu ülkeydi. Nisan ayında koltuğuna oturması gereken yeni cumhurbaşkanı, ne yazık ki tam 4 ay gecikmeli olarak o koltuğa oturabilir hale getiriliyor. Yazık değil mi bu ülkeye, onca zamanın boşa gitmesi bu ülkenin, bu ülke insanının kaybı olmadı mı?
Akıl ve mantıkla bakıldığında, Ak parti’den birisi Cumhurbaşkanlığına çıkmalıysa bunun Abdullah Gül’den başkasının hakkı olmadığı ayan beyan ortada değil miydi? Ak parti’de Başbakan Tayyip Erdoğan’dan önce Abdullah Gül Başbakanlık yapmadı mı? Bir partide başbakanlık makamına oturmuş bir insanın Cumhurbaşkanlığı makamına çıkıyor olması garipsenecek bir olaymıydı?
Tüm Dünya liderlerini tanımak, Dışişleri Bakanlığı sürecinde tüm Dünya’daki olaylara vakıf olmak bir ülkenin yeni cumhurbaşkanı için avantaj değil midir? Bu avantajı Türkiye’nin kullanıyor olması bu ülke için ziyan sayılır mı? Neden tüm her şeyden önce ülkenin ala menfaatleri değil de sadece birilerinin makam ve mevki hevesleri ile veya hayali bir takım senaryoları ön gören vehimleri önemsenerek bu ülkeye zaman kaybettirildi.
22 Temmuz seçimleri sonuçlandığında ortaya çıkan durumdan bile kendilerine ders çıkaramayan o fasit düşünce, hala aynı teraneleri tekrarlayarak hala ülkenin gündemini germe taktiğini elden bırakmamışa benziyor. Bu mu siyaset? Bu mu ülkeyi seven ve düşünen politika üretimi, bu mu uzlaşma taraftarlığı Allah aşkına?
Allah’tan 23. dönem meclisi oluşturan Halk iradesi, adı gibi sağlam bir Devlet Bahçeli gibi MHP lideri ve kadrosunu TBMM’ye taşıdı da ülke zaman kaybından kurtuldu. Ve bu ülke, düşüncesi, parti programı ve de siyaseti ile ülkenin önünde adeta bir takoz görevi üstlenen CHP gibi Ana muhalefete mecbur kalmadı.
Bunu sağlayan elbette akil davranan aziz milletimiz olmuştur. Bu ülkenin günümüze kadar kaybettiği tüm kayıp zamanları telafi edecek bir güçlü iktidarı bu millet, oylarıyla sağlamış ve hak ettiği hizmetleri almanın da yolunu açmıştır. Halk, üzerine düşen görevi yapmış şimdi görev seçtiği vekillere kalmıştır. Onlar da bunun gereğini yerine getirecek mesaiyi şüphesiz hakkıyla yerine getireceklerdir.
Şimdiden yeni seçilecek 11. Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül’ü tebrik ediyor, Türkiye Cumhuriyeti’nin kayıp yıllarının telafisine vesile olmasını niyaz ediyorum. Kalın sağlıcakla.