,

Ardahan’ın Azap Gölüne

Ardahan’ı sabahın ilk ışıkların da gezeyim istedim, evet buzdu her taraf ama dikkatlice ağır ağır yürüyerek Ardahan Merkez Camii ön tarafındaki Çıldır çayevine vardım. Garson Mesut’tan bir çay istedim, getirdi. “Neredensin?” dedi, “Trabzon” deyince, “Bu soğukta burada ne işin var?” derken gülmeye çalışıyor ama gülemiyor meğer soğuktan dudakları çatlamış ve gülerse yarası kanayacak diye çekiniyor!

Ardahan’ın Azap Gölüne



M. Kemal AYÇİÇEK – (Ardahan) - Mart 2018



Yağışlı bir akşamdı, neredeyse de bir haftadır da yağıyordu zaten. Akşam saat yirmi gibi yola çıktık ama o gece gördüğüm rüyadan bahsettim eşime, “Biraz zor olacak yolculuğumuz ama aşacağız, belki biraz sıkıntı çekeriz” deyince, “gitmeyelim o zaman” dedi ve bana baktı! O bakışı biliyorum, “ben desem de demesem de sen kafaya koyduysan gidilecek!” demekti. Ne de olsa yılların tecrübesi işte! Ben sadece, yolda sıkıntı çekebileceğimizi ve psikolojik olarak da buna hazır olması gerektiğini ima etmek için rüyayı anlatmıştım!
 

azap gölü
Batı’ya gitmektense ben hep Doğu’ya gitmeyi seviyorum. Rize’de olmazsa olmazımız, Ziraat Çay Bahçesi’nde bir demlik çay içip devam ediyoruz. Çayeli, Pazar, Ardeşen, Fındıklı, Arhavi ve Hopa’da zaman zaman sileceklerin yetişemediği yoğunlukla yağmur yağıyor ama hava sıcaklığı çok düşük de değil, mart ortası ama mevsim normalleri üzerinde bir sıcaklık var! Hopa’dan Artvin’e yöneldik, bende gizli bir heyecan var. Orada Cankurtaran dağının hemen altında kısa bir süre önce açılışı yapılan Cankurtaran tünelinden ilk kez geçeceğiz. Beş bin 228 metre uzunluğu ile Türkiye’nin en uzun ikinci çift tüplü tüneline varıyoruz. Aydınlatması, şimdiye kadar gördüğüm tüm tünellerden çok farklı, sanki gündüz ve güneşin altında geçiyorsunuz bu tüneli, müthiş keyif alıyorum.



Tüneli çıkınca zaten Borçka’ya geliyorsunuz ve burada da Çoruh nehri üzerinde yapılmış Borçka barajının kenarından ilerliyorsunuz Artvin’e doğru, kısa bir zaman sonra da zaten Artvin’de Deriner Barajına varıyorsunuz. Bu bölge, Türkiye’nin en fazla tünellerinin bulunduğu bölge aynı zamanda, öyle ki saymaya kalksanız tam anlamıyla sayamıyorsunuz bile, o derece yoğun tüneller Artvin’de. Borçka Barajı kenarındaki bir tesiste mola verip, çay içip kısa bir süre istirahat ediyoruz. Yağış burada da devam ediyor. Artvin – Şavşat yoluna Deriner barajının sol yakasından çıkıyoruz. Şavşat ve Ardahan yol ayrımına hatta Deriner Barajı uzantısı boyunca da yolların yeni ve düzgün olması, hızla yol almamızı sağlıyor. Burada annemin bir sözü aklıma geliyor, “Bu yollar, yapılmakla biter mi Allah Devletimize zeval vermesin, emek verenlerden Allah razı olsun”


Kar ve Tipi
 


Gece yarısı varıyoruz Şavşat’a ve ulaşıma yeni açılmış Şavşat’ın sağ yakasından geçen yoldan Ardahan’a devam ediyoruz. Şavşat’ın sırtı aşarken Yavuzköy’de hem sis ve hem de yoğun bir kar yağışı ile karşılaşıyoruz. “İşte Rüyam burayı işaret ediyor” diye aklımdan geçiyor. Araçta lastikler yeni ama kar lastiği değil, üstelik zincir de yok. Bu beni tedirgin ediyor, sis ve kar yüzünden zaten yol belli belirsiz, o nedenle de çok yavaş seyrediyoruz. Daha önceden gittiğim bir yol ve dönemeçleri ve rampalarını hatırlıyorum, bu kar yağışı ile o yolları nasıl aşarım bilemiyorum ama yine de eşime hissettirmeden çok tedbirli bir şekilde yola devam ediyorum. Şavşat- Ardahan arasında on üç bin 200 metre olarak projelendirilmiş Sahara tüneli yapılırsa bu yol Gürcistan ve Kuzey Kafkasya üzerinden gelen bütün yük hareketlerinde yeni bir devir açacak ve bölgeyi Karadeniz’e bağlayacak.ardahan manzarası



Kocabey köyü kışlasını, sahara yaylasını, Lelvant Piknik alanını sorunsuz geçiyoruz. Buralar işte korktuğum yerler ama tüm keskin virajları çıkıp, en yukardaki virajda kalıyoruz. Altta buzlanmış yol ve üzerine taze kar yağınca da önden çekişli aracımız burada kalıyor. Biraz uğraşıyorum ama bunlar boşa uğraşlar oluyor. Orada geriye dönüp geceyi Şavşat’ta geçirmek fikrine kapılıyorum ki aşağıdan bir araç geliyor, bu araç yolu kardan temizleyen karayolları greyderi. Sağ olsun, biz demeden o bizi fark edip duruyor ve zincirini takıp bizi 300 metre kadar çekiyor, “Buradan siz devam edebilirsiniz” diyor ve bizim kaldığımız rampada yolda kalan diğer aracı çekmeye gidiyor. Biz ağır ağır çıkıyoruz Kocabey köyü yaylasına vardığımız da aşağıdaki yoğun kar yağışı yerini tipiye bırakıyor, çalışan silecekler ve camda biriken karlar buz oluyor.

çıldır çayevi mesut


Önümüzü göremez hale geliyoruz. İki bin 470 rakımlı Çam geçidine varıyoruz. Burada karayollarının bakımevi var. Yoğun tipi altın da bu yolu temkinli bir şekilde inerken ehliyetimden bir yaş küçük aracımız da böylesi bir yolculuğu ömrün de belki de ilk kez yaptığını, üzerinde, sağı ve solundaki buzlarla anlatmaya çalışıyordu! Nihayet kazasız belasız bir buçuk saat gecikme ile Ardahan’a varıyoruz. Her taraf buz tabi ama Ardahan’ın en sıcak kış mevsimiymiş bu yıl! Yani, bizi donduran o soğuk, Ardahan’ın zaten kaderi imiş ve Ardahanlılar, bu kışı bahardan bir kış gibi sayıyorlar!



Oğlumuza kavuşuyoruz, ben de ayrı bir mutluluk var! Annesini sağ ve salim olarak oğluna kavuşturdum! Çay, kahve faslından sonra yattık ama o soğuğa rağmen evde sıcaklıktan uyunmuyor! Yok yok, ben hala o yolu ve yaşadıklarımızı düşünüyorum, eşim de şoför ama atlattığımız tehlikelerin farkında bile değildi! Düşündükçe korkuyorum, yola çıkmakla yanlış yaptığımı anlıyorum! Kar ve buzlu yollarda çok gitmişliğim vardı ama böylesi bir yolculuk hiç yapmamıştım! Belki içimdeki gizli sevinçten gözlerime uyku girmedi! Güneş doğdu, sanki gece tipi yoktu, sanki o yollar hiç de zorlu yollar değildi gibi bir sakindi her yer. Ardahan’ı sabahın ilk ışıkların da gezeyim istedim, evet buzdu her taraf ama dikkatlice ağır ağır yürüyerek Ardahan Merkez Camii ön tarafındaki Çıldır çayevine vardım. Garson Mesut’tan bir çay istedim, getirdi. “Neredensin?” dedi, “Trabzon” deyince, “Bu soğukta burada ne işin var?” derken gülmeye çalışıyor ama gülemiyor meğer soğuktan dudakları çatlamış ve gülerse yarası kanayacak diye çekiniyor!

at arabası

Ardından bir at arabası görüyorum mutlu ve halinden memnun sürücüsü, yük taşımacılığı yapmaya giderken bize gülerek el sallıyor. Bir balıkçının önünden geçiyorum çoğunluğu nehir ve göl balıklarından oluşan balık koleksiyonunun yanın da kilosu on liraya sardalye balıklarına “hamsi” yazılı bir kâğıt koymuş ve sardalyeyi hamsi diye satıyor. Çevreye bakındığınız da hani büyükşehirler de Doktor tabelaları dikkatinizi çeker ya mesela Trabzon’da kunduracılar caddesi bu tür doktor tabelaları ile haberlere konu olmuştu işte Ardahan’da da istisnasız aynı tabelalar bu kez Veteriner hekimlik olarak varlar. Kura nehrinin doğduğu şehir Ardahan, adeta veteriner hekimler kenti gibi. Hava çok güzel ve ama o güneşe rağmen soğuk. Öyle ki, Görme engelli vatandaşlarımızın, bastonlarını üzerinde hareket ettirerek yolu takip etmelerine yarayan ince, uzun ve yol boyunca uzanan sarı çizgiler, plastik malzemeden olunca Ardahan gibi aşırı buzlanmanın olduğu kentler de yer yer sökülmüş, üzerine basıp kayan olmasın ve sakatlanmalar yaşanmasın diye!



Çıldır gölü

Eve dönüyorum ve buraya gelmeden eşimin bir gün önce hazırladığı su böreği ile oğlumuzla sıkı bir kahvaltı yapıp yola çıkıyoruz. Artık Ardahan’ın da adının duyulmasında katkısı olan Çıldır gölüne gidiyoruz. Şunu belirtmeliyim, yollar mükemmeldi. Ardahan üniversitesi kampüsü, harika bir konumda yer almış, güzel ve çevreye hakim bir tepeye yayılırken ihtişamlı hizmet binalarıyla göz dolduruyor. Bu Üniversite’nin yakın gelecekte adından sıkça söz ettirecek kapasiteye ulaşacağını fiziki yapılanmasından çıkarıyorum. Ama Ardahan Üniversitesi’nin sloganı dikkatimi çekiyor, “Işığa karışın…”! İş Eğitim ve öğretim alanı olunca insan ister istemez işkilleniyor, her cümleden, her sözden, her armadan, flamadan vs..işte!
sarı cizgiler

Ölçek ve Eskibeyrehantun’dan geçip Aşık Şenlik’in memleketi Çıldır’a girmeden sağ tarafımız da çok güzel bir beyaz tilki görüyoruz. Yollar güzel olunca insan buralarda gezmeye doyamıyor. Tam göl yoluna saparken bir büyükbaş hayvan kesimine rastlıyoruz. Bir iş makinasına asılı devasa bir tosundu kesilen. Oradaki bir et lokantası için her hafta böyle bir kesim yapılıyormuş, bu hayvanın canlı ağırlığı 850 kilo ve yaklaşık on dört bin liralık ederi varmış! Bura da insan ister istemez yenilen etin sağlıklı mı sağlıksız mı olup olmadığı kuşkusuna kapılıyor! Normal de bugüne dek bir iş makinası yardımı ve hızar testere ile kesimi yapılan hayvan görmemiştim ama burada bunu görüyorum. İşin resmi boyutu beni ilgilendirmiyor bile!
 kesilen hayvan


Ne hayallerim vardı, “Çıldır gölüne gidip, kızakla tam ortasına kadar varacak ve güya buzu baltayla kıracak ve balık tutacaktım. Sonra da Çamburnu’nda ya da Yeniay limanında balık tutmanın hafifliğini, burada Çıldır gölün ’de buz kırarak, balık avlayarak üstelik bizim balıkçı Selim Genç’e de hava atacak büyük bir emek vererek taçlandıracaktım! Olmadı, kısmet değilmiş ya da zamanlamayı becerememiştim. Çıldır gölüne vardığımız da karadan 3-4 metre kadar çözülerek uzaklaşmıştı buz tabakası. Evet, Çıldır Gölü’nün yine çok büyük bölümü buzdu ama o buza ulaşmak için kara ile bağı olan buz yoktu, çünkü artık göl, kendine geliyordu!
 


Yanı soğuktan donmuş(!), buz tutmuş koskoca Çıldır gölünün tüm yüzeyini kaplayan, o her yıl Gazeteler de, sonra Tv’ler de ve en son da Youtube video kanallarındaki “buzda Çıldır gölü balık avı” belgeselleri seyretmeyenimiz kalmamıştır. İşte bu yıl biz de kendi gözümüzle kendi gücümüzle Çıldır’da balık avlayalım diye hayal kurup yola koyulmuştuk. Baba-oğlu balık avlamış lığımız vardı nasılsa, balık oltalarımız da hazırdı ama o fırsatı ne yazık ki bulamadık! Şaka şaka..çıldır gölü
 


Çıldır gölü, kenarında iki kayık vardı ama o buz tutmuş Çıldır gölü baharın ilk günleri ile üzerindeki yükten kurtuluyordu. Biz de sadece göl çevresinde biraz araçla gezinti yapıp, Çıldır gölünden ilham alan Gölebakan köyü de dahil birkaç fotoğraf çekiyoruz. Eğer, böylesi dev bir göl ve çevresindeki sulak alanlar varsa yeşil ördek başta olmak üzere işi bilen avcılar için bu bölgenin ne anlam taşıdığı anlaşılabilir! Çıldır Gölü, Ardahan ve Kars il sınırları içerisinde bulunuyor. Yüz 23 kilometre kare alanı ile Doğu Anadolu Bölgesi'nin en büyük tatlı su ve en büyük ikinci gölü. Deniz seviyesinden bin 959 metre yükseklikte bulunan tektonik gölün en derin noktası ise 42 metre.
 


Çıldırlı Aşık Şenlik



Tekrar Çıldır’a döndük, zaten küçük bir yer. Araçlara meydan okuyan Kazlarının efelenmelerine gülsek de o sevimli hayvanlar, bizi ürkütmedi değil! Şehrin meydanın da Aşık Şenlik heykeli ve yazıtları vardı. Âşık Şenlik, Ardahan ilinin Çıldır ilçesinin Suhara (Yakınsu/Şenlikköy) beldesinde doğmuş. (Çıldırlı Aşık Şenlik 1850-1913) Babası Molla Kadir, annesi Zeliha’dır. Asıl adı Hasan’dır; bununla beraber Türkiye ve Azerbaycan sahasında Hasan adıyla değil, Âşık Şenlik adıyla şöhret bulmuştur. Türk edebiyatına 180 kadar şiirin yanı sıra üç de güzel hikâye (Latif Şah, Salman Bey, Sevdakâr Şah) bırakan Şenlik’in şiirleri arasında yer alan divanî, koşma, destan, geraylı ve sicillemeleri yeniliklerle doludur. Şiirlerinde Terekeme/Karapapak ağzının izleri ağırlıklıdır. O, bir âşıkta bulunması gereken bütün özelliklerin tamamına sahiptir, atışma yapmada başarılıdır, muamma çözmede ustadır, doğaçlaması çok güçlüdür. Türkiye’de âşık kolu, Azerbaycan’da âşık mektebi, Güney Azerbaycan’da, âşık muhiti adı verilen okulun en başında kendisine yer bulmuştur. Onlarca çırak yetiştirmiştir. Çıldırlı Âşık Şenlik’in şiir ve hikâyeleri sadece Türkiye’de değil, Azerbaycan ve İran’da da bilinmektedir. 1913 yılında bir mecliste mat ettiği âşıklar tarafından kendisine içirilen zehirli bir şerbet yüzünden vefat etmiştir”
 

açık şenlik heykeli
Çıldır meydanında yer alan Aşık Şenlik heykelindeki beytler şöyle;


“Ehli İslam olan işitsin bilsin,
Can sağ iken yurt vermeyiz düşmana,
İsderse uruset ne ki var gelsin,
Can sağ iken yurt vermeyiz düşmana”,


---
“Sefil Şenlik aha düşüb aşk ucundan zardadı,
Ol Huda’nın bir nişanı en ibtida nurdadı,
Can gurban olsun Çıldır’a edep erkan ordadı,
Diyarı Gurbet ellerde gadir bilen görmedim”,


----
“Hulus-i kalb ile bilsen fikrimi,
Men Allah’dan al osman’ı isderem,
Merhamet sahibi irahmi gani,
Nesli Mürsel Hükm-i hanı isderem”,


----
“Şenlik diyer guduretten hak badesini içmişem,
Talatınan gayza gelip derya kimi coşmuşam,
O sebepden apdal olup bu diyara düşmüşem,
Mekanım Çıldır sancağı meskenim saharadı”



Azap gölü





Çıldır Aktaş sınır kapısına varıyoruz. Burası Aktaş gölü kıyısında yeni yapısı ile Türkiye – Gürcistan arasındaki sınır kapılarından biri. 1 Mart tarihine kadar Ardahan ve çevresindeki tüm araçların akaryakıt almak için kuyruklarda saatlerce beklediği sınır kapısıydı. Fakat, Gürcistan’ın 1 mart itibarı ile Türkiye’den gelen araçlara zorunlu trafik sigortası uygulamasını başlatması ile o akaryakıt almak için Gürcistan’a geçişler de durulmuş. Aşırı soğuk olan bu bölgede mazot ya da lpg yerine genellikle benzinli araçlar kullanılıyor ve Gürcistan’dan akaryakıt alma işi buradaki sürücülerin rutin işi haline gelmişti ama sigorta olayı, bu durumu kısmen ortadan kaldırmış görünüyor. Tabi bu da Ardahanlıların moralini oldukça bozmuş ve üzmüş.
Çıldır Aktaş Gümrük kapısı
 








Türkiye – Gürcistan sınır bölgesindeki yüksek platoda yer alan yarısı Türkiye ve diğer yarısı da Gürcistan’a ait olan Aktaş Gölüne gitmemek olmazdı. Göle gitmek derken bir kısmı kayalık on iki küçük ıssız adanın bulunduğu Sığ bir tektonik, soda yoğunluğu oldukça yüksek göl olan Aktaş, diğer isimleri ile Hozapin, Karsak ya da Azap gölü, başta Akpelikanlar olmak üzere kadife ördek, angıt, uzunbacak, karabatak’ın üreme alanıdır. Göl çevresi askeri bölge statüsüne sahip olduğundan sadece sportif olta balıkçılığı yapılabiliyor. Ama Aktaş gölü manzaralı güzel fotoğraflar elde edebilir ve hemen göl kenarında bulunan Aktaş Sınır kapısından da isterseniz Gürcistan’a geçebilirsiniz. Biz de sınır kapısına kadar varıp, çevreyi gezdikten sonra gün akşama dönmek üzereyken buradan 55 kilometre uzaklıktaki Ardahan’a geri dönüyoruz.


 

Güncelleme Tarihi: 03 Kasım 2018, 00:00
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER