,

Ardahan'da Kura Nehri Hangi Yönde Akar?

Bir hayırlı iş için yani Ardahan’ın 15 Temmuz Şehitler Anadolu lisesi öğrencilerine bir büyük hediye götürmek için sabahın saat 02.20’sinde Trabzon’un Araklı ilçesinden yola koyulduk. Sakıbey ve muco var yanımız da bir de o Ardahan’ın şanslı öğrencilerinin hediyesi ile.. Güzel bir seyahat vakti, amacımız sabahın ilk ışıklarından itibaren gün boyu güzel fotoğraflar da çekebilmek sadece hediyeyi yerine ulaştırmak değil tabi.

Ardahan'da Kura Nehri Hangi Yönde Akar?

 

M. Kemal AYÇİÇEK -  Temmuz 2017

 

 

Bir hayırlı iş için yani Ardahan’ın 15 Temmuz Şehitler Anadolu lisesi öğrencilerine bir büyük hediye götürmek için sabahın saat 02.20’sinde Trabzon’un Araklı ilçesinden yola koyulduk. Sakıbey ve muco var yanımız da bir de o Ardahan’ın şanslı öğrencilerinin hediyesi ile.. Güzel bir seyahat vakti, amacımız sabahın ilk ışıklarından itibaren gün boyu güzel fotoğraflar da çekebilmek sadece hediyeyi yerine ulaştırmak değil tabi.

 

 

Karadeniz sahil yolu, o saatlerde boş ve gayet güzel bir hava var, gündüzleri insanı terleten hava yerine gökyüzünün bulutlarla kaplı olduğu, ha yağdı yağacak dedirten bir hava rehavetinin serinliği ile Rize Pazar’a vardık.  Orada saate bakmadım ama gün açmamışken Yeni şafak fırının da Rize’nin o meşhur(Bilenler için tabi) simitlerinin tam da fırından çıkma saatleri. Fırına vardık, 20 simit ardından kaşar peyniri, ayran ve bir meyve suyu alıp o simitleri taze taze yiyerek yolumuza devam ettik. Ne büyük keyif Allah’ım!

 ardahan

 

O simitlerden ben tam yedi tane yerken ön koltukta oturan Sakıbey sadece bir simit yiyiverdi. Muco ve hediyemiz arka koltuklardalar, onlar uyuyor numarası yapıyormuş! Sonradan öğrendim tabi. Muco, benim simit yiyişimden iştahlanmış ama Sakıbey, onlar uyuyorlar diye simit ikramı yapmamıştı onlara ama bende onları uyuyor sanıyordum meğer sadece hediyemiz uyuyormuş!

 

 

Ben simit için Pazar’da durduğum da Sakıbey, “hadi sen al gel” demişti ama dayanamayıp ardımdan Fırına geldi, aldığım simitleri fazla bulup “ne yapacaksın bu kadar simiti oğlum?” diye de sitem etti! Ama o  susamı olmayan simitler, Rize’nin sanki insanının saf ve temizliğini ima eder haliyle özdeşleşmiş, katıksız (Susamsız) halini bir eksiklik olarak görmüş, “İnsan bir simit yer iki üç simit aynı anda yenmez” ön yargısıyla olaya bakmıştı. Ama bu Rize simidi ve bir insan eğer özlemişse hele o simitten bıkmadan tam on tane bile ardı ardına yiyebilir bunu bilmiyordu Sakıbey!

 

 

Simitler, uykusuzluğuma derman olmuştu. Soluğu Borçka’da aldık ama çayımızı Şavşat’a varmadan ama çok yakınlarındaki Soğuksu dinlenme tesislerinde içebildik.  Artvin’in Deriner barajı kenarından geçmiştik ama o saatlerde bir tek açık yer bulamamıştık ve Ardahan’a da mesai saatinin başlangıcında yetişmek istiyorduk. Yol boyunca özellikle Müco’nun  gönlü olsun diye gerekli ya da gereksiz bir çok yerde duruyor, onun fotoğraf çekmelerine sabırla katlanıyorduk!

 

 savsat

Şavşat’ın müthiş manzaralı köylerinden geçerken yalancı cennetteymişsiniz gibi bir hisse kapılıyorsunuz. Allah, o yöre insanına müthiş bir lütufta bulunmuş ve muhteşem bir doğayı adeta sadece o insanlara bahşetmişti! O yöre insanı da o doğanın güzelliklerini sanki kendi bünyelerine nakşetmişçesine her bireri ayrı bir değer ile hüsnü kabullüler. Bunu çocuğundan en yaşlısına varıncaya kadar gözlemleyebiliyorsunuz! Şavşat’ı geçtik, artık dağlara tırmanıyoruz.

 

 

El değmemiş doğanın her türlü hünerini sergilediği ormanlardan geçiyor, ahenkli virajlarla tepelere tırmanıyoruz. Orada Orman Bakanlığı’nın kampları var, Karagöl-Sahara Milli Parkı’nın bir bölümünden geçiyoruz sadece ama doğası, insanı büyülüyor. Şavşat Ardahan yolu, tam anlamıyla bir piknik ve mesire alanı adeta, bayılıyoruz.

 

 

Rakımı 2 bin 470 metre olan Çam geçidini devirip  Ardahan havzasına inerken yol mükemmel ve manzara harika, çevredeki çiçekler ve arıcılar zaten size her şeyi anlatıyor. Çok uzaktan bir nehir, koskoca vadide gözünüze alıyor. O nehir, Kura Nehri işte, Türkiye'de Ardahan Göle dolaylarından doğarak Gürcistan'ın başkenti Tiflisten geçerek Azerbaycan'ın Sabirabad şehrinde Aras Nehri ile birleşerek Neftçala Rayonu'nda Hazar Denizi'ne dökülüyor.  Ardahan’a vardığınız da üzerinden geçtiğiniz köprü, Kura nehri üzerindeki köprüdür vesselam!

 

 kura nehri

Bizde o nehirden geçtik ve doğruca 15 Temmuz Şehitler Anadolu lisesine yöneldik ve o lisenin sabah saatlerinde hediyesini vermek üzere müdürü Emrah bey ile tanıştık. Müdür, halim selim bir insan ve Ardahan’ın yerlisi zaten ve eşi Göle’de olduğundan sürekli Göle- Ardahan arasında gidip gelip görev yapıyor. O iyi insan bizi Spor lisesi müdürü Faruk Balcı ve yardımcısı ile tanıştırdı. O liseye gidip iki semaver bitirinceye kadar çay ve pasta (Rize simidi ve Ardahan pastası) muhabbeti yapıp, Ardahan’ı keşfe çıktık. Ama o nehir, yani Kura nehri kafamızı allak bullak etti, abi kardeş bizi birbirine düşürüverdi. Yok o tarafa akar, yok yok bu tarafa akar diye iddialara tutuştuk iyi mi?

 

 

İyi de nehre bakan ve azıcık doğa bilgisi olan herkes, o coğrafyaya bakıp  akıl ve mantık yürüttüğü zaman kura nehrinin Ardahan’da dağlardan yani doğuya değil de batıya akması gerektiğini düşünür. İşte orada bir yanılgı oluşuyor. Karadeniz’de tüm akarsuların kuzeye aktığına alışmış gözler, orada da aynı düşünceye kapılıyor ama insan aklı burada biraz bocalıyor. Nitekim oldu da, Yunus Emre Lisesi’ndeki okul müdürü Özgür bey ile mesai yaparken tanıştığımız rehber öğretmeni Burak Hasançebi,  Kura nehrinin akış yönü ile alakalı düşüncelerini anlatınca nehre bakışımızı biraz daha ciddiye aldık!

 

 

Burak öğretmen bize, “o gördüğünüz ova var ya o ova kışın sular altında kalıyor ve bataklık, zaten o yüzden oraya evler yapılmıyor” diyor biz sonra o Kura Nehri’nin Ardahan’dan geçtiği bölümün kıyısına yanaşıp, nehri seyre koyulduğumuzda oradaki doğa olayına şahit oluyoruz. Çünkü koskoca ovada bir tek bina ve yapı yok hepsi de daha kenar ve köşedeler, oysa yapı simsarları için yaz ayları o ovalar bulunmaz birer hint kumaşı gibi binalarla örülecek alanlar ama işte o tür fırsatçılara Kura nehri, kendi kurallarınca yasak koyuyor ve yapılaşmayı önlemiş oluyor!

 

 

Ardahan terminalinin tam arkasından akan Kura Nehri’nin kenarına geçtik. Sakıbey ve Muco ile “bu nehir ne tarafa akıyor?” diye bir iddiaya tutuştuk. Aslında hepimiz o rehber öğretmeni Burak’ı dinlemiştik ama Nehir kıyısına gelince o dinlediklerimizin tam anlaşılamadığı ortaya çıktı. Sakıbey ve Muco, Nehrin batıya aktığını iddia etti bense hayır tam tersi Doğu’ya akıyor dedim, burada tartıştık. Ama onları ikna etmek için nehre bir meta atıp onu takip edelim dedik. Önce ben bir parça attım ama suya gömüldü. Bu kez Sakıbey, “tamam al şu bitmiş bir sigara kutusunu at bakalım nehre” dedi, aldım ve attım. Rüzgarın oluşturduğu dalgalar, tam batıya doğru yani  Sakıbey ve Müco’nun işaret ettiği yöne doğru etkililer!

 

 kura nehri hangi yönde akar

Az sonra o suya attığımız sigara paketi Doğu yönüne gitmeye başlayınca Sakıbey, “O sigara paketi, fizik kurallarına aykırı hareket ediyor” dedi, ardından sigara paketi iyice yol alınca “Nasıl olur, bu nehir akması gereken yönün tam tersinde, akla ve mantığa aykırı hareket ediyor” diyerek, savlarının boşa çıkmasına kılıf aramaya başladılar. Kura nehri, düz bir ova gibi olan Ardahan’da sanki aklın öngörüsüne tam zıt olarak tersine yani doğuya akıyordu! Oysa Karadeniz de biz derelerin, ırmak ve nehirlerin hep kuzeye aktığına tanıklık etmişiz ama Ardahan’da bu tam tersi olunca aklımız karışıverdi. Yolunuz düşerse Ardahan’a siz de Kura nehrine dikkatlice bakın derim!

 

 

Sakıbey, bilge bir insan müco, fotoğraf ve sosyal medya alanında uzman isimler ama işte doğal şartlar, insanların kim olduklarına ve tecrübelerine bakmıyor. Akıl ve mantık yürütmeler, bazen doğa olayları karşısında maalesef yenik düşüyor. İşte Ardahan’da biz tam da bunu yaşıyoruz. Ben de o rehberlik öğretmeninin dediklerini önemsememiş olsaydım onlarla, yani Sakıbey ile Müco gibi düşünecektim ama iyi ki de Burak öğretmeni iyi dinlemiş ve olayı kavramıştım ki onun için diğerlerinin fikrine ters olan ve akla ve mantığa ters gelen savı savundum. İyi ki de savundum, sigara paketi beni haklı çıkarınca zaten Sakıbey ile Müco, bir birlerine bakıp ‘ne desek ki’ moduna büründüler!

 

 

Ardahan kalesi önünde gördüğümüz Kazlar, birer askeri manga gibi sokakta beşli halde yürüyorlardı ve araçlardan da pek çekindikleri yoktu! Biz Yunus Emre Lisesine giderken bizim önümüzde adeta birer şov yaptılar ama daha sonra kuş gribi şüphesi ile Ardahan’da tavukların 25 lira ve Kazların da 150 lira karşılığın da toplandığını duyduk. Tabi Ardahan’ın o Kazlarının güzelliklerini ve hiç de hastalıklı bir hallerinin olmadığını gördükten sonra o hayvanların birer birer toplanıp, heba edilmelerine üzüldük!

 

 

Ardahan’da Kaz’lar, birer kuzudan daha değerliler! Öyle ki sadece bir yumurtasını almaya kalksanız size uçuk bir fiyat veriliyor. Yani kalkıp kaz yumurtası ile bir menemen yapalım deseniz size ‘ahmak bunlar’ gözü ile bakılıyor çünkü her bir kaz yumurtası demek, 150 lira demek oluyor! Yani adam size kaz yumurtasını satmaktansa onu yavru yapıp, büyütüp size kaz olarak satmaktan yana, o derece değerli bir varlık o kaz yumurtası!

 ardahan kazları

 

Hadi yaz ortası filan ama bir kaz kebabı yiyelim deseniz yine olmuyor. Çünkü kazlar, yaz mevsiminde tüketilecek hayvanlar değil onlar ancak kış mevsimin de ve kış güneşin de kesildikten sonra en az bir gece soğuk ve ayazını görecek ki tadını alabileceğiniz bir kıvama gelecek ve öylece de yenebilecek bir kanatlı hayvan türüymüş! Velhasıl, Ardahan’da onca kaz görmemize ve o kadar da çok sevmemize rağmen bir kaz eti yiyemedik ya da yiye bilemedik! Gerçi ben anlatılanlardan sonra kaz etini tatmak dan yana da değilim çünkü çok yağlı imiş ve ben de zaten yağdan nefret ederim o yüzden kaz eti yiyememiş olmak bana çok da bir eksiklik gibi gelmiyor!

 

 

 

Ardahan, serhat kentlerimizden biri ve tabi ki de kalesi ve kale burçları, şehrin hakim tepelerindeler. O kaleye tırmanmadık ama kalenin çevresinden Ardahan’ı gösteren birkaç fotoğrafla yetindik. Tamam biz de biliyoruz Çıldır gölünde kış mevsiminde donan gölde özellikle buzları kırıp orada balık avlanmalarını ama biz ancak Ardahan’ın yaz ortasındaki pürmelalini görebildik. Kış mevsimi için Ardahan’a özel bir program yapmalı ve donanımı da ona göre yapabilmeli ki biz ona henüz hazır değildik!

 

 

Ardahan terminalinde sıradan fotoğraflar çekerken yaşlı biri bize, “hayırdır, ne iş, ne oluyor?” gibi sorular sordu, çektiğimiz fotoğrafların ne için çekildiğini, her hangi bir aksi durum olup olmadığını bizden öğrenmeye çalıştılar. Ama biz sadece şehirde farklı yerlerden elimiz de fotoğraflar olsun diye çektiğimiz sıradan görüntüler olduğunu anlattıysak da o insanı ikna edemedik. Sanki farklı bir durum vardı da biz onun için oradaydık gibi algılandık! Tabi bu da bize garip geldi. Demek ki Ardahan’da, öyle elinde her fotoğraf makinası olan insan sıradan birer fotoğraf çekemezmiş gibi bir gizli yasak varmış kaygısı oluşturdu. Sokakta insan fotoğraf çekemez mi?

 

 

Bunu birkaç yerde yaşadık ve deneyimledik. Valilik önündeki cadde de sırf Ardahan’ın valiliğinin bulunduğu bir caddeye fotoğraf çekerken bir korna, ardından bir korna daha ardından bir korna daha  sesi duyduk. Kornaların bize çalındığını anladım ama oralıklı olmadım. Sonra birisi karşıma çıktı ve ‘bizim fotoğrafları çektiniz, biliyorum bu caddede park olmaz ama zaten park etmemiştim ben araçtaydım ve birisini bekliyordum” diye mazeret bildirince adama sarıldım, ‘yok fotoğrafları size değil caddeye çektim, sizinle ilgisi yok’ deyince adam rahatladı ve aracına döndü.

 

 ardahanın kaleden görünüsü

Ardahan, bizim bildiğimiz illerin dışında ufak bir il. Yani bizim gittiğimiz ilçenin yarı nüfusuna sahip bir il, zaten Kars’a bağlı bir ilçe iken il olmuş ve yeni yeni ayakları üzerinde durmaya çalışan bir bebek gibi ama sevimli de bir ilimiz. Geleni belli gideni beli bir yer ama değerli bir yer olduğu muhakkak çünkü Kura nehri gibi çok önemli bir değeri tam anlamıyla bünyesinden çıkarıyor. O nehir, Ardahan’ın da aynı zaman da varlık sebebi çünkü o nehirde tutulan balıklar, birer kuzu gibi sehpaların üzerine serilip, balıkçı memleketlerde olmayan bir ücretle halka satılıyor. Ha balıklar sazan olmuş ha bir başkası fark etmez ama neticede o balıklar da birer su ürünü ve Ardahan’ da farklı bir nimet oluyor.

 

 

Bülbülen yaylasın da gördüğümüz küçük ve büyükbaş hayvanlar, Ardahan’ın hayvansal gıda yönünde ne kadar zengin bir il olduğunu gösteriyor. Adeta tüm vadileri, sığır kaynıyordu. Sadece büyükbaş da değil koyun ve keçi sürüleri, yol boyunca geçişimizi engelliyor, onlara yol vermek zorunda kalıyorduk. O derece küçük ve büyükbaş hayvancılığın merkezi konumundaki Ardahan ile Artvin’in Ardanuç ilçesi arasındaki iki bin beş yüz seksen bir rakımlı Bülbülen yaylasın da rüzgar ve hafif çise ve dumandan nasipleniyor, cağ kebabı molası veriyoruz. Et ile pek aram olmadığından buradaki cağ kebabı için hiçbir şey yazmıyorum, zira damak tadı diye bir şey de var ve bu kişiden kişiye değişiyor.

 

 

Ardanuç’a varınca Dünya’da Arizona’dan sonra ikinci büyük olarak belirtilen Cehennem Kanyonu’nda biraz yol alıp geriye dönüyoruz. Zira, Ardanuç cehennem deresi kanyonu, öyle yol yorgunluğunu kaldıracak basit bir kanyon değil, tam anlamıyla kanyonu gezmeye kalksak buna saatler yetmezdi. Bu kanyonu daha açıldığı ilk yıllarda da gezmiştim zaten. Böylece yolculuğumuzu Artvin Şavşat üzerinden Ardahan’a oradan da Ardahan- Ardanuç- Artvin üzerinden sonlandırıyoruz. Bu güzergah bize daha sonra daha rahat bir tempo ile tekrarlanmak üzere yadigar kalıyor!

 otlaklardaki büyükbas hayvanlar

 

Haa Ardahan 15 Temmuz Şehitler Anadolu lisesine verdiğimiz hediye mi, önemli değil artık onun önemini o değerli lisenin öğrencileri anlatacak! Biz de gelenektir, hediye söylenmez, o hediye yeri ve zamanı geldiğin de zaten kendi konuşur ya da eserleri ortaya çıktıkça zaten duyulur! Onun için biz şimdiden işgüzarlık yapıp o hediyenin ne olduğunu söylemeyelim zaten tarih, o hediyenin ne olduğunu zamanla ortaya çıkaracak. Ama şu kadarını ipucu olarak vereyim, hediyemiz Neva’nın dayısı!. Kalın sağlıcakla!

 

 

 

 

 

 

Güncelleme Tarihi: 25 Ekim 2018, 23:04
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER