M. Kemal AYÇİÇEK- Temmuz 2012
Gün geçmiyor ki HES, yani akarsular üzerinde kurulan Hidroelektrik Santralleri ya da barajlar ile ilgili haberleri okuyorsunuzdur. Özellikle de Doğu Karadeniz Bölgesi’nde yoğunlaşmış bu inşaatlar, Karadeniz’de yaşlılarla genç kuşak arasında da “bakış farkı” na yol açıyor. Yaşlı kuşak, “HES’ler yapılsın, Devlet büyüsün, çocuklarımız iş bulsun” derken, Gençler, “Bize ne faydası var, Çevreyi kirletmesin, geleceğimizi ipotek altına almasınlar” diye bu inşaatlara tepki gösteriyor.
Şimdi Doğu Karadeniz’de yayla zamanı ve her gün, birbirine paralel derelerin kenarından yukarılara çıkan yayla yollarında seyahat edenler, bu vadilerdeki HES inşaatlarını da görüyor, o inşaatların doğaya, faunaya, sucul ekosisteme, çevreye ne kadar saygılı çalışmalar olup olmadığını açık gözlerle görebiliyor ve ister istemez de bu inşaatlar hakkında konuşuyorlar. Bu konuşanların isimlerinin Ahmet, Mehmet, Mustafa, Osman, ali, Veli, Niyazi, Cemal, Temel, Murat, Musa, Enver, Yaşar, Halit, İdris, Fadime, Menşure, Fikriye, Emine, Elmas, Naciye, Assiye, Ayşe, Rukiye, Hayriye, Saliha, Meliha veya Remziye olması önemli değil, fakat gördükleri manzara karşısındaki duygu ve düşüncelerinin ne olduğu önemli değil mi? Siz, dilediğiniz kadar bilim adamını alın, istediğiniz kadar ağzı iyi laf yapan insanla bu insanlara “HES’ler, faydalı yatırımlardır, ülkemizin Enerji’ye ihtiyacı var, oysa derelerimiz boşa akıyor, yazıktır, günahtır, bakın Almanlar ne diyor, ‘Sular akar, Türkler Bakar’ diyor” diye söylenin durun, o vadilerden geçen tüm insanlar, olan biteni çıplak gözlerle seyrettiği zaman, sizin o tüm caf caflı ifadeleriniz havada kalır! Çünkü, “Görünen köy, kılavuz istemez” öyle değil mi?
Kimi zaman gençlerle, kimi zaman orta yaşlılarla, kimi zaman da bölgemizin çınarları büyüklerimizle plansız konuşmalarımda tanık olduğum duygularını buradan paylaşmak isterim. Yaşlı kuşaktan iki Karadenizli insanın , Yanbolu, santa vadisindeki bir HES inşaatını yaylanın çimeninden seyrederken konuştukları gibi. Tabi bunlar birer bilimsel çalışma değil sadece çok gezen biri olarak kendi gözlemlerim ve bendeki intibalardır. Yaşlı kuşak, dediğimiz büyüklerimiz, bu yatırımlara bölgeye “çakılan çivi” diye bakıyor, ve geçim kaygıları, göçün durması, gençlerin iş sahibi olması için bir fırsat gözü ile bakarak, “Gelsin, inşaat yapsınlar, makinalar çalışsın, bölge sessizlikten kurtulsun, hareket olsun, bu berekete dönüşür, çoluk çocuk geçimini aileler daha iyi sürdürür, bizim çocuğumuz çalışmazsa, komşumuzun çocuğu çalışır, komşuda pişer, bize de düşer” genel anlayışı ile, HES’lere sıcak bakıyorlar. Hele bir de oy verdikleri insanlara olan güven duyguları ile, onların kendilerinin aleyhine olacak bir iş yapmayacaklarına olan inançlarının bu sıcak bakışta önemli rolü de var.Dolayısıyla yaşlı kuşak ve daha orta kuşak , Hes’ lere olumlu bakarken(40-100 yaş arası) daha alt, yani küçük kuşaklar, Hes’ lere tepkisel bakabiliyor.
İki yaşlı insan, yayla çimeninde kafa kafaya vermiş, güneş altında ama o yaylanın çimenleri üzerindeki koyu sohbetlerini hayata gülen yüzleri ile konuşurlarken siz de onların arasına ilişin, ve ses çıkarmadan onların sohbetine katılmış olun, ama sadece dinleyin! Karşı yamaçlardan gelen dozer ve iş makinelerinin sesi bile onları mutlu edebiliyor. Onlar asıl o makine seslerine sanki hasretlermiş de onu yeni bulmuşlar gibi iş makinelerinin her bir hamlesinin o bölgeye bir yatırım gayreti olduğunu, onca iş ve gücün, salt bir müteahhit, veya özel sektör marifeti işi olamayacağı, onun bir “Devlet yatırımı” olduğu, Devletin güçlü olmasının o makinelerin her bir darbesinin sonucu olacağına olan şaşmaz güven duyguları ile teslim oluyorlar. O yayla çimenlerinde yıllarını geçirmiş, ama kuş konmaz kervan geçmezken oralarda bir yandan yolların yapılması, öbür yandan doğayı tahrip etmiş olsuda geçirilen cebri borular için kazılan yerlerin, yeniden yeşile döneceğini, bu yüzden de tüm bu çalışmalardan “zarar” değil, “yarar” göreceklerini düşünüyor, ve bugünlerine genç kuşakların aksine hamd edebiliyorlar.
Genç kuşaklar,(07-40 yaş arası) tüm yayınları kolaylıkla izlerken, dünya’da olup bitenleri de takip edebiliyor. Kimi bölgenin Turizm potansiyelinin tehlikeye gireceğinden, kimi geleceklerinin ipotek altına alınmış olmasından, kimi çevre kirliliği, doğal yapının zarar göreceği, kimi su ekosistemindeki canlıların yok olacağı kaygısından, çoğunluğu ise, HES inşaatlarını yapan insanların yatırımın yapıldığı bölge insanına ve doğaya saygısızca tavırlarından çok çeşitli gerekçelerle HES’lere karşı olduğunu anlatabiliyor.
Mesela , “Behlûl Dane” rumuzlu biri;
“Hes’ler Karadeniz’ei öldürecek.Hes’ler Rant projesidir EVET.Karadeniz halkına iyilik yapıyoruz diyenler doğru konuşmuyor, Gerçekleri saklıyorlar. Karadenizli zaten bu inşaatlarda çalışmıyor, gelen müteahhit amelesini de beraberinde getiriyor, mevcut yatırımın %90ının bölgeyle ilgisi olmuyor. beş yıl sonra bir santral zaten 5-10 kişi ile çalıştırılacak, bunlarda bölgemizden olmayacağı muhakkak.Kaldı ki bölgenin kalkınmasına hiçbir faydaları olmayacak.Turizm bölgemizde hep engellenen bir gerçek. Karadenizli bu yobazlığının cezasını çekiyor şimdi.Gavuru köyüme sokmam diyerek turizmi engellediler, Bölgede turizm yatırımı gerçekleşseydi Bu Hes’ler başımıza bela olmayacaktı.Şimdi ayıklayın bakalım pirincin taşını. Karadeniz on tane Akdeniz ege yapardı hep engelledik, hala aklımız başımıza gelmedi. Bu Hes’ler bölgenin ekolojik yapısını bozduğunda, doğal vadileri şantiyeye çevirdiğinde Turizm imkanı da kalmayacak”diye yorum yapıyor.
Kimi gençler, Karadeniz derelerinin kırmızı benekli alabalıklarının artık bu Hes santralleri yüzünden akarsu yollarını alamayacağını, bu yatırımları yapanların “hayat suyu” denilen dere canlılarının yaşamlarını sürdürmeleri için gerekli suyun bırakılmaması, yatırımların salt “en kısa ve kestirme yoldan, doğa dikkate alınmadan, bölge insanına saygısızca bir an önce para kazanalım mantığına” ile yaşlı kuşağın aksine isyan edebiliyor.
Kara sineğin (Vinzo) İnadı
HES’lere karşı mücadele verenler arasında olan Delerin Kardeşliği Güneysu Çevre Platformu’ndan ve Ceyhun KALENDER, gelinen noktada, HES’çileri “kara sinek” olarak nitelendiriyor ve şunları söylüyor;
“Kara sineğin inadı”
Yaylacılık yapanlar bilirler. Yaz başı inekleri yaylada ilk kara sinekler(Vinzo) karşılar. İneğe bir yapıştı mı bir daha bırakmak bilmez. İnek bütün yaylayı koşarak dolaşır, kendini çalılıklara atar yine de kan emmekten gözü donan sineği bir türlü sırtından atamaz .Ta ki sinek kuvvetli bir kuyruk darbesi yiyene kadar. Bu sefer de iş işten geçmiş olur. Elbette burada ineğin becerisi ve cesareti de önemlidir.
Şimdi neden böyle bir benzetme yaptım. Yıllardır bir kara sinek gibi bölgemizdeki dereleri emmeye çalışan bu Hes’çilere başta Derelerin Kardeşliği Platformu olmak üzere hemen bütün ülkesini, çevresini seven insanlar dili döndüğünce anlatmaya çalıştı, hukuk mücadelesi verdi. Fakat gözü dönen bu Hes’çiler anlamadılar, hiçbir şey olmamış gibi inatla geldiler.”
Raporlar da ne deniyor?
Trabzon Su Ürünleri Merkez Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü'nden Muharrem Aksungur, Orhan Ak ve Atilla Özdemir'in birlikte hazırladığı "Nehir tipi Hidroelektrik santrallerinin sucul ekosisteme etkisi, Trabzon örneği" başlıklı "Derleme Makalesi"nde şu görüşler dile getiriliyor;
“Nehir tipi hidroelektrik santralleri (HES); temiz ve yenilenebilir olmaları, işletme ve bakım giderlerinin düşük olmaları, fiziki ömürlerinin uzun oluşu gibi nedenlerle kömür, doğal gaz ve petrol gibi fosil yakıtlardan üretilen enerjiye göre çevresel etkilerinin daha az olduğu bilinmektedir. Bununla birlikte inşaat ve işletme aşamalarında özellikle sucul ekosistem üzerine göz ardı edilemeyecek etkileri mevcuttur. Doğu Karadeniz bölgesi için 430’un üzerinde nehir tipi HES projesinin yapımı planlanmaktadır. Bu çalışmada, bölgesi Trabzon ili sınırları içerisinde bulunan 19 HES projesinin çevresel etki değerlendirme (ÇED) raporlarının uygulamadaki eksiklikleri inşaat ve işletme aşamalarında yerinde inceleme yapılarak değerlendirilmiş ve görülen aksaklıklar fotoğraflanmıştır. ÇED raporlarında sucul canlılar ve sucul ekosisteme etkiler literatür üzerinden verilirken sadece iki projede bölgesel saha çalışması yapılmıştır. İnşaat aşamasında; özellikle hafriyatların gelişigüzel dere yataklarına bırakılması, su kotu altındaki çalışmaların uzun süreli bulanıklık yaratması ve atık suların dinlendirilmeden dere yatağına verilmesi inşaat aşamasındaki en büyük tehlikelerdir.
İşletme aşamasında ise dere yatağına bırakılması gereken can suyu miktarının yeterli miktarda bırakılmaması ve balık geçitlerinin gelişi güzel inşa edilerek işlevlerini tam olarak yerine getirememesi sürdürülebilir bir sucul ekosistem açısından önemli bir tehdittir.
Hidroelektrik enerji kaynakları; temiz ve yenilenebilir olmaları, yerli doğal kaynak kullanılmaları, işletme ve bakım giderlerinin düşük olmaları, fiziki ömürlerinin uzun oluşu gibi nedenlerle kömür, doğal gaz ve petrol gibi fosil yakıtlardan üretilen enerjiye göre daha çok yenilenebilir ve çevreyle dost enerji kaynaklarıdır. Bu tip santraller genel itibariyle düzenleyici, çökeltim havuzu, su iletim kanalı ve yolu, yükleme havuzu, cebri boru, santral binası ve şalt sahasından oluşmaktadır.
Türkiye’de ilk hidroelektrik santrali 1902 yılında Tarsus çayı üzerinde kurulmuştur. Bunu, 1929 yılında hizmete giren belediye tarafından yaptırılan ve ilk depolamasız nehir tipi HES olan Visera Santrali olarak da adlandırılan Trabzon’un Işıklar beldesi santrali ile 1940 yılında elektrik üretilmeye başlanan Konya-İvriz santrali izlemiştir. Doğu Karadeniz Bölgesi için ilk depolamasız nehir tipi santrali 1,04 MW Kurulu güce sahip Visera hidroelektrik santralidir Santral 1989 yılına kadar aktif olarak faaliyet göstermiş, bu tarihte meydana gelen aşırı yağışlar sonucu sel suları altında kalmış ve büyük oranda zarar görmüştür. 1989–2005 yılları arasında atıl durumda kalan santral, 2005 yılında özelleştirilerek faaliyete geçirilmiştir….
Nüfus, nüfusun özellikleri, gelir kaynakları, sosyal altyapı tesisleri, sağlık, kültür ve eğitim tesisleri, tarım alanları, hayvancılık alanları, yerleşim eğilimleri güncel olarak verilmelidir. Yörenin ve inşaat alanı ve malzeme sahaları ile örtüşen alanın florası, fauna yapısı, orman örtüsü, yeraltı zenginlikleri, koruma alanları (sit alanları, Milli parklar, av alanları v.b. özel statüye haiz alanlar), benzersiz doğal oluşumlar, toprak yapısı, iklim yapısı, memba-mansap su kullanım özellikleri, su ürünleri, sucul canlılar, mansap kıyı erozyonu olasılığı arazi çalışmaları yapılarak belirlenmelidir. Tesis yerleri seçimi, tesisler ile örtüşen alanda ve malzeme sahalarında yapılan hafriyat, mansaba bulanık su verilmesi, derivasyon, gürültü, vibrasyon, servis yolları, tesis inşaatları etkileri irdelenmelidir. Ayrıca raporda tespit edilen olumsuz etkiler için önlem alınıp alınmadığı ilgili fizibilite bölümleri ile birlikte değerlendirilmelidir.”
Ben sadece Yanbolu, Santa vadisindeki bir HES inşaatını, yoldan geçerken görüntüledim ve size sundum, Bu Hes’ler, Karadeniz’e yarar mı zarar mı getiriyor, yoksa yararı zararından mı, zararı yararından mı fazla, bunu sizlerin vicdanlarına havale ediyorum. İster sıradan bir okur, isterseniz devletin herhangi bir makamında bir yetkili olun, fark etmiyor benim için.
Güncelleme Tarihi: 03 Mart 2024, 02:18