,

Pehlivanköy’ün Donmuş Armutları!

İstanbul'u Avrupa'ya bağlayan tren yolu hattının üzerinde bulunan Pehlivanköy’ün Kazımdirik, Ergene ve Kurtuluş mahallelerini geziyoruz. Kaymakamlık, Jandarma, Milli Eğitim Müdürlüğü, Halk Eğitim Merkezi ve okullar dışında neredeyse yeni yapı yok. Caddeleri ıssız ama ilk kez gördüğüm ve Manda sucuklarını dükkanının önüne asmış caddelerin merkezindeki kasap dükkanı açık. O gün Kaymakam Serhat DOĞAN’ın veda yemeğine davet alıyorum

Pehlivanköy’ün Donmuş Armutları!

M. Kemal AYÇİÇEK / Pehlivanköy /Kırklareli

Geçmişte yetmişli yıllarda otogar İstanbul’da Topkapı’dayken bilirdim Trakya tarafına giden otobüs yazıhanelerini ama şimdi de eski şaşalı dönemlerini geride bıraktığı her halinden belli Esenler otogarında Lüleburgaz’a gidecek bir otobüs aradık. Yaz mevsimi olsaydı, simsarların sesleri ile yönlenebilirdik ama ortalıkta o eski simsarlar da kalmamıştı. Kayınçom ,”İsmail ayaz gitmez mi?” dedi, “Yok, gitmez” dedim. Ben onlarla geçmişte İzmit’e giderdim, onlar Bilecik, Burdur, Denizli tarafına giderlerdi. Bulduk bir firma ve yola koyulduk.pavli okullar yemekhanesi

Üç buçuk saatlik otobüs yolculuğumuzun ardından Lüleburgaz’a vardık. Misafirleri Karadenizli olunca kilosu İstanbul Üsküdar’da 18, Karaköy’de 20 liraya satılan Sarıkanat veya Çinakop’ un kilosuna 30 lira verip iki kilo aldık. Yemeğe geçmeden oradaki yeğenim Bilgehan, “Amca, biz her hafta favori olan dizimiz Diriliş Ertuğrul’u kaçırmadan izleriz, ama şimdi zaman var daha, saat 21.00’de başlar” diye beni haberdar etti. Kısaca mesajı almış olduk. Haliyle gecemizi Öğretmen Melike hanımın yaptığı enfes kabak tatlısı, kuru yemiş ve çayımızı böylece dizi ile kaynattık. Sabah daha gün doğmadan Eniştem Zekeriya, eşi kardeşim Ümmühan’la görevi gereği onlar İstanbul’a geri dönerken ben Pehlivanköy’ün MEB Müdürü kardeşimle Pehlivanköy’e geçtim.pavli caddesi

Ne de olsa Karadeniz’e kıyısı olan bir ildeyiz. Kırklareli ve onun en küçük ve de sanki gözlerden uzak olan ve gönülden de uzakmış gibi görünen ama gidip görenlerin sırf manda sucuğunu bile bahane ederek tekrar gidebileceği bir mütevazi ilçesi Pehlivanköy. Son sayımlar da köylerdeki nüfusu 2 bin 89 ve şehir nüfusu 2 bin 69 olan Pehlivanköy’de ilk, orta ve bir de Çok Programlı Anadolu Lisesi bulunuyor. Pehlivanköy, 1957 yılında ilçe oluyor ama 1910 yılından beri değişmeyen ve sadece bölgesel de değil üstelik Sonbahar’ da Hayvan ve Emtia Panayırı (Pavli Panayırı),Eylül’ün ikinci haftası Perşembe günü başlayıp 4 gün süren panayırı ile anılıyor. Ben, Pavli panayırından önce “Pavli kitap okuma şöleni”ni ile adını duymuştum. Umarım bir zaman da panayırı görmek nasip olur.

Memedciğe anıtı

İstanbul'u Avrupa'ya bağlayan tren yolu hattının üzerinde bulunan Pehlivanköy’ün Kazımdirik, Ergene ve Kurtuluş mahallelerini geziyoruz. Kaymakamlık, Jandarma, Milli Eğitim Müdürlüğü, Halk Eğitim Merkezi ve okullar dışında neredeyse yeni yapı yok. Caddeleri ıssız ama ilk kez gördüğüm ve Manda sucuklarını dükkanının önüne asmış caddelerin merkezindeki kasap dükkanı açık. O gün Kaymakam  Serhat DOĞAN’ın veda yemeğine davet alıyorum ama gidemiyorum. Üç dönemdir Belediye Başkanlığını yürüten Hüseyin Açıkel’in başarılı bir başkan olduğunu MEB’de görevli Nebiye Güleryüz Akman’ın anlatımlarının yanın da caddedeki bir kıraathane önündeki sohbetten çıkarıyorum. Başkan Açıkel,” Yılın 11 ayında sadece demiryolunu döver gibi geçen trenlerin sessizliğini bozduğu bu ilçe, Eylül ayında iğne atsan yere düşmeyecek kalabalıklarla dolar taşar. Eylül ayını, sevgiliyi bekler gibi bekler Pehlivanköy' lüler. Pavli, aslında halk arasında Pehlivanköy' e verilen isim. Pehlivanköy' den bahsederken eskiler hala bu ismi kullanmayı tercih ediyor. Fakat Pavli ismi önünde veya ardında herhangi bir sıfat kullanılmaksızın, Pehlivanköy' ün "Sonbahar Panayırı" nı tarif etmek için de kullanılır. Pavli deyince hemen zihinlerde bu panayır canlanıverir” diye anlatıyor Pavli’yi.

memedciğe anıtı
Eksi beş derece de Pehlivanköy İlçe MEB müdürü Necmettin kardeşimle Gar meydanına gidiyoruz. Jandarma komutanlığın da askerler, sabah çevre temizliğin deler. Gar binası sessiz, orada Macarların yaptığı ve yöre lehçesi ya da Pomakça 1936 tarihli “Memedciğe” anıtını görüyoruz. Haliyle anıttaki kocaman yazı dikkatimizi çekiyor. Her yıl göç veren Pehlivanköy, şimdi kalkınmada öncelikli İlçe olunca okulların da öğretmen açığı yok. Yeni bir lojman ve otel gibi konaklama yerleri bulunmadığından burada görev yapan özellikle memurlar, burada kalacak bir yer bulamayınca genellikle çevre ilçelerden buraya gelip gidiyorlar. Evet, Türkiye'de Marmara Bölgesi'nin Karadeniz kıyılarındaki Yıldız Dağları'ndan doğan Ergene nehri Pehlivanköy’den geçiyor ama bu sadece bu bölgenin gelişmesi ve kalkınmasına yetmiyor. Pavli panayırı da olmasa, Pehlivanköy kendi kaderi ile başbaşa kalmış olacak.

Pehlivanköy’ün donmuş armutları

Pehlivanköy’deki sabah turumuzun ardından eski yoldan Edirne’ye gidiyoruz. Pavli’nin el değmemiş köylerinin arasından geçiyoruz. Belki Karadeniz’den biraz uzakta ve dümdüz tarlaların kimileri yeşillenmiş, kimileri henüz ekime hazır hale getirilmiş göz alabildiğince geniş arazilerden geçerken bir armut tarlasına rastlıyoruz. Hemen yolun üzerindeki Yeşilova köyündeki bu armut tarlasına girilmemiş,  Aralık ayının sekizinci günündeyiz ve mahsuller, dallarında duruyor. Tabi çoğunluğu yere dökülmüş, dallarında kalanlar da donmuş armutlar. Aracı durduruyorum, armut tarlasına dalıyorum. Bu mevsim de hem de hiç girilmemiş bir armut tarlası ilk defa görüyorum.

donmuş armut
Dalında donmuş Deveci armutları bunlar, bazıları lekeli belli ki ilaçlama yapılmamış. Bir tane aldım, kardeşim “sakın yeme, haramdır” diye uyardı. Fakat, hem yolun kenarında ve bir çitle çevrili olmadığından “göz hakkı”nı dikkate alarak, dalın da tam şerbetini almış armutlara dayanamadım, bir tane aldım ve dişledim, dişlerim buzlu armuttan sızladı ama adeta bir armut dondurması yemiş oldum. Abartmıyorum, Armut tam anlamıyla bir dondurma tadındaydı. Tarla kenarın da bahçe bakımı için yapılmış baraka yıkılmış, uzun zamandır kimsenin de uğramadığı tarlanın çevresinden belli oluyor. Köye de yakın olmasına rağmen o armut tarlasının nasıl hiç dokunulmadan kalmış olduğu yöre de fazla çocuk ya da gençlerin de bulunmadığının bir göstergesi değil mi? Yaşlı insanların da sahibi tarafından uğranılmamış armut tarlasın da ne işi olur. Öyle de olmuş zaten, armut tarlasının sahibi meğer armutları satışa çıkarmış dalında ve kilosuna 2,5 lira istemiş, bu fiyatı bulamayınca da armutlar dallarında ve tarla da öylece kalmışlar.

çakal eriği
Sonradan öğrendim tabi armutlar, dalların da kalanları o hafta sonu toplanmışlar. O Armut tarlasının çevresin de sadece fundalıklar var tarla kenarların da yani ağaç olarak sadece o belki on dönüm armut tarlası var. Diğer tarlalar, lehçelere göre ya Egelilerin deyimi ile ‘çiğdem’, ya da Trakyalıların Egelilere inat ‘Gündogdu’, ‘Gündöndü’ bizimse dilimizce  ‘Ayçiçek’ tarlaları. Kardeşimden o armut tarlasında yediğim armut dondurması için armut tarlası sahibinden hak helallığı almasını istedim. Pehlivanköy – Edirne eski yolu boyunca tarla kenarların da bolca çakal eriği var ama onlar da dallarında kurumuş haldeler ve toplayan yok. Belki yöre halkı, çakal eriğinin kıymetini bilmiyor veya zehirli olabileceğini mi düşünüyor buna anlam veremiyorum. Neredeyse yol boyunca tüm tarla ve bağ kenarları kurumuş çakal erikleri ile doluydu. Alın size Pehlivanköy’e gitmek için bir bahane işte, Çakal eriği iyi fikir değil mi?

Güncelleme Tarihi: 28 Ekim 2018, 00:39
YORUM EKLE
YORUMLAR
necmettin ayçiçek
necmettin ayçiçek - 8 yıl Önce

çok güzel bir yazı olmuş . eline sağlık. pavli panayırına da bekleriz.

İsmail Hakkı ATİK
İsmail Hakkı ATİK - 8 yıl Önce

kısa bir süreliğine kaldığınız pehlivanköy için yazdıklarınıza teşekkürler.
çakal eriği ve armut zamanı tekrar bekleriz.
saygılarımla.

Hüseyin AÇIKEL
Hüseyin AÇIKEL - 8 yıl Önce

elinize sağlik, teşekkür ederim. yine bekleriz.

SIRADAKİ HABER