,

Karadeniz de yardırıp gitmek!

Kaliforniya çocuklarının çamurlu topraklar üzerinde bisikletleri ile yarışmaya başlamasıyla ortaya çıkışını bile bilmeme gerek yoktu, zira mahalleden arkadaşlarımın Karadeniz’de “yardırma”dık yer bırakmadıklarını anlattıklarında zaten yerimde rahat duramaz olmuştum.

 

Fatih ŞAHİN/Trabzon
Ben öyle Motocross’u, tüm hava koşullarında yapılan ve fiziksel güç gerektiren bir spor olarak bilmiyordum son yıllara kadar. Kardeşim Zafer’le  Dedemin  motosikletle çekilmiş fotoğraflarına bakarken, bunun bir spor dalı olduğunu da bilmiyorduk hem. Zafer, benden 5 yaş küçüktü ama onun motosikletlere ilgisi benden fazlaydı, o bakınırken vitrinlere, sanırım benim de daha fazla dikkatimi çekmeye başladı. Fakat, biz işin spor dalı olan kısmında değildik, köyde ve yaylalarda, dağ bayır gezmelerdeki pratikliğindeydik.
Onca kaza seyrediyor, gazete haberlerinden motosikletli insanların başına neler geldiğini okuyorduk ama sanki o haberlerin hepsi, bana birer ders niteliği taşıyordu. Çünkü, haberlerde o motosiklet kullanan insanların hangi hatayı yapıp, kaza yaptıklarının detaylarına bakıyor, “hatalı kullanmış demek” diyor, öyle algılıyordum. KTÜ’de Resim bölümünde daha birinci sınıftaydım o sıralar.
MotoCross ya da motokros’un 1970'li yılların başında Güney Kaliforniya çocuklarının çamurlu topraklar üzerinde bisikletleri ile yarışmaya başlamasıyla ortaya çıkışını bile bilmeme gerek yoktu, zira mahalleden arkadaşlarımın Karadeniz’de “yardırma”dık yer bırakmadıklarını anlattıklarında zaten yerimde rahat duramaz olmuştum.  Onlar anlattıkça ben de heveslendim, bizim Zafer’le önce başladık kısa aralıklarla motosiklet kiralamalara baya bir harçlığımızı verdik..Bir motor almaya karar verdiğimiz de Kanuni’de karar kıldık, aldıkta. Ailece çıktığımız Hıdırnebi Yaylası’nda piknik yaparken, bir motosiklette iki kişi, yanımızdan geçerlerken birinin şapkası uçuverdi, “aaa şapkamm uçtuu” diye bağırınca arkada oturan, motoru kullanan da geriye dönüp bakınca olan oldu, ikisi birden yere çakıldı tabi. Ailece biz onlara bakarken, dedem Rahmetli Mehmet Üçüncü, “seni motor diye kaynatırım” deyince hep birlikte gülüştük.

O motor kazasının ardından tam 12 yıl geçti, Zafer gitara başladı ama ben motora yöneldim, Benim yeni bir motosiklet almamdan kısa bir süre sonra Zafer, düşüp, ayak bileğini kırınca o artık motora yanaşmadı, böylece ben daha bir eğildim bu işe.çocukluk arkadaşım Sönmez İsak, motosiklet ehliyet kursuna yazılınca bende katıldım ona, A2 ehliyetini aldık, Sönmez İsak, Fatih Altın (Tek teker Fatih)ve  Erol Gedikoğlu, namı değer Güçlü ile birlikte ver elini Batum dedik, Ağustos ayının sonlarına doğru, Gürcistan’ın Batum özerk bölgesi Acara’nın başkenti Batum’da bir festival vardı, moto fest, motosiklet yarışları, yardırıp oraya gittik ilk olarak. Erol abi namazında niyazında bir abimiz, Batum’da yolumuzu şaşırıp ters tarafa giderken bir köyden geçiyorduk, birilerine soralım dedik, dil bilmiyoruz, adamlar gördük, el kol hareketleri ile meramımızı anlattık, gitmek istediğimiz yeri sorduk, adamlar bize bir hoşbeş, hemen vokta verdiler,Erol abi de susamış, dikti votkayı sabah saatleri. Aklımıza içki gelmemişti bile, Erol abi su sandı ama votkaymış meğer, tabi ağzına aldığı gibi tükürdü ama biz ona “dikti votkayı” diye takılır olduk.
Biz genellikle daha amatörce çıkıyoruz hafta sonları krosa, sabah kalkıp korumalı pantolon, kask, eldiven, dizlik, korumalı bot, korumalı montlarımızla çıkıyoruz yaylalara. Aslında şehirlerde parkurlar olur kros için ama bu henüz Trabzon’da yok ve zaten bize de yayla yolları yetiyor. Levent üçüncü, Tayfun, sönmez, Erol abi, adaşım Fatih’le önce asfalt, sonra stabilize, sonra patika yol, sonra da eşinebileceğimiz yer bulunca yardırıp gidiyoruz. Bu Hıdırnebi yaylası, Haçkalı Baba, Serda, Sarıtaş, Çakırgöl, Camiboğazı, Amastal, Çayırbağı,Uzungöl, Gümüşhane, Taşköprü, Üçpınar,, Karadağ, Zigana, Kadirga,Tonya derken yol buldukça gidiyoruz. Kros, henüz tam bir spor olarak Karadeniz bölgesi’nde yaygınlaşmadı o nedenle de bizim için her yer zaten doğal pist ve eşinebildiğimiz her yer bizim için eğlence mekanı. Bir çakıllı yol, bir batak ve çamurlu göl, bir tepe farketmiyor, aklımıza neresi esiyorsa oraya kırıyoruz dümeni. 
 
Çevreye saygılıyız!
 
Zaman zaman bağdan bahçelerden geçerken tabi ki de tepkiler aldığımız oluyor, uyarılıyoruz ve uyarıları da dikkate alıyoruz ama çevreye olabildiğince saygılı olmaya çalışıyoruz. Zaten bizim pistlerimiz, vatandaşın pek kullanmadığı daha çok engebeli araziler. Salt düz bir çimende krosun anlamı da olmaz zaten, bataklık olmalı, cormalar olmalı, su birikintileri, çamur olmalı ki bizlerde baştan aşağıya çamura bulanmalıyız ki bu krosun tadı çıksın. Yoksa sadece çimenlerde motosiklet kullanmak değil amacımız zaten. Yani tam anlamıyla Endülüs sporu denebilir. Arazi şartlarının çok farklı kulvar ve parkur şansı verdiği, doğal ve bitmeyen pist dense yeridir. Karadeniz yaylaları, henüz keşfedilmemiş doğal kros alanları aslında, belki zamanla bu spor gelişirse belki şehirlerimiz de parkurlar bile yapılabilir tabi zamanla ama şu an buna gerek yok, tüm isteklerimizi bizim yayla yollarımız bize zaten sunuyor hem de fazlasıyla, gün boyu stres atıp, mükemmelce dinlenmiş oluyoruz. Ekstrem kişiliğimiz belki bu spor dalı ile tatmin oluyor, bu bir aşk işi, gönül işi, zor, tehlikeli de ama adrenalin fırlatan bir tatlı eğlence işte.

İşin teknik boyutuna o kadar da hakim değilim ama mesela motosikletlerde merkezde olmak önemlidir. Dizleriniz hafifçe bükülmüş olmalıdır, böylece ağırlığınız için ilave süspansiyon görevi görürler. Dizleriniz motosikleti kavrarken, ağırlığınızın çoğu bacaklarınızda olmalıdır. Omuzlarınız dik ve gövdenizin üst kısmı rahat ve esnek olmalıdır. Merkezi yerleşimin bir başka önemi de, ağırlığı rahatça transfer edebilmenize olanak sağlamasıdır.

Öne ve arkaya eğilerek motosikletin ön veya arka kısmına ağırlığınızı aktarabilirsiniz.
Merkezi yerleşim, bir çok örnek durumda küçük ayarlamalar yapılarak kullanılabileceği için oldukça yararlıdır. sürücünün vücuduna, darbelere, dizler, dirsekler, sırt, bilekler, ve ayak bileklerinin de darbenin bir kısmını emmesine olanak vererek daha çabuk cevap vermesini (refleksleriniz elverdiği çabuklukta) sağlamasıdır. Bu darbe emici özellikler, sürücü oturur konumda iken oldukça sınırlıdır.
Sürücünün vücut pozisyonu, araziye, koşullara ve hıza bağlı olarak sürekli değişir. Vücudunuzu uygun biçimde hareket ettirmeyi öğrenirseniz, hızlı sürüş yapmanız kolaylaşacak ve daha az enerji
harcayacaksınız. Amatör sürücüler, profesyonellerin ne kadar hızlı süre sürüş yaptıklarına şaşırırlar. Burada kondisyon kadar uygun vücut pozisyonu ve enerjinin idareli kullanılması, usta bir sürücünün 30 dakikalık bir motorkrosu veya 7 saatlik zor bir arazi yarışını, amatör bir sürücünün 5 dakikalık motorkros veya 1 saatlik onduro deneyiminden daha dinç bitirebilmesinin esas sebebidir.
Temel vücut pozisyonu, sele üzerinde ağırlığınızı merkeze almanız, vites manivelası ve fren pedalı ile temas sağlayacak şekilde ayaklarınızı yerleştirmeniz, bir veya iki parmağınız debriyaj ve fren manivelasında olacak şekilde iki elinizi de kontrollere yerleştirmeniz, dirseklerinizi yukarıda tutmanız ve gaz kelebeğini sıkıca kavramanız gibi unsurlar içerir.
Tabi de motokros için zamanla edinilmiş tecrübelerin büyük önemi var ancak, mesela bizim Karadeniz bölgemiz deki doğal parkurlar, bu yörenin çocuklarının daha çok bildiği, tanıdığı, çimenin altındaki yapıdan tutun, stabilize yola varıncaya kadar, doğanın her halini biliyor olmamız, elbette bizim bu sporu yaparken ki, çocukluktan gelen bilinçle bağışıklığımız, elbette kaza risklerini de en aza indiriyor. Zaman zaman mahallede ondan fazla motosikletle çıktığımız turlarımız oluyor. Mesela karda kışta gittiğimiz de zaten yaylalarda veya mezralarda kimseler olmuyor ve bizler rahatlıkla doğayı olabildiğince özgürce birer parkur haline getirebiliyoruz. Zaman zaman off- road’çılarla da karşılaşıyor, aynı parkurları birlikte te kullanıyoruz.
 
Yardırıp gitmek
 
Bu genellikle çamurlu ve karlı parkurlarda olan bir durumdur. Çamur ve karla kaplı alanlarda motosikletle sürat yapıp, oradaki çamuru veya karı yardırıp, her iki tarafa sıçratıp gitmektir yardırıp gitmek ve bu da bu sporun en zevkli anlarından biridir. Zaman zaman saplandığımız bir çamur birikintisinden çıkmak için gaza aşırı yüklenerek  ve çevreye çamur saçarak çıkıp, yol almaktır yardırıp gitmek, yoksa yayla çimenlerini ezmek ve çimenleri yardırmak değildir. Bu anlamda bizden çok çevreci kimse olamaz. Motosiklet, aslında demir atımız bizim. Aslında at da sayılmaz bizimkisi, bu alemin sipasi dense yeridir. Yani bisikletin bir üstü işte ama bizim yayla yollarımızda baya iş görüyor, bir toprak, çakıl, kum, yada çamur görmeyelim hemen eşinmeye geçiyoruz, bu eşinmeyi de sen eşeğin ananması gibi anla, eşek nasıl bir yer bulduğunda ananır, sırtüstü yatıp, bir oyana bir buyana yaylanıp, toz duman çıkarırsa, bizimkisi de motosiklet üzerinden aynı toz ve dumanı çıkartıp, bundan zevk almaktan başka bir şey değil. Tabi bunda kazalar da oluyor, dikkatli olmak lazım, ben iki motoru kazaya kurban ettim, hafiflerdi gerçi, biraz masraf oldu o kadar. Yoksa çok güzel bir eğlence, hele Doğu Karadeniz bölgemiz de müthiş zevkli oluyor.

Güncelleme Tarihi: 21 Kasım 2018, 22:58
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER