,

Hapsiyaş köprüsü'nden Uzungöl'e

Sonra bizim çocukların daha yeni yürüyebildiği ve asker arkadaşımı ailece ağırladığım karşı yamaca geçtik, o eski bizim altında mangal yaptığımız çam ağacını göremedim. İyi ki o zaman yapmışız mangalı, şimdi artık oralar hep doldurulmuş, yol boyunca oturacak bir yer de kalmamış zaten. Uzungöl'ün

  

M. Kemal AYÇİÇEK 

Karadenizolay.com -(Özel)-Bir hayli zaman olmuştu Uzungöl’e yaz mevsiminde gitmeyeli..önceleri fırsat bulup gidiyorduk ama tabi gitmekten sayılırsa..bizimkisi iş icabı olunca, takipler nedeniyle gittiklerimizi ben gitmekten saymam. Hem zaten tüm görevliler bilir bunu, belli bir görevdeyken gidilmiş yerlere “gittim” denilecek gidişler olmaz onlar. Benimkisi de o hesaptı. Aslında bunu Rahmetli Adnan Kahveci,  eşi ve çocukları ile Uzungöl’de söylemişti.  Bana “işin yoksa, Sumela Manastırı’na birlikte çıkalım, bakanken gitmiştim ama o gidişler bana hiç gitmişlik hissi vermez, vermedi de zaten. Gidelim” gitmiştik.  O zaman bu zamandır düşünürüm ve o zamana kadar  görevli gittiğim bir çok yere gitmediğimi o zaman anlamıştım!Dokuz günlük Ramazan bayramını fırsata dönüştürüp, uzungöl’e çıkanlar öylesine çoktu ki, hani tabirimi mazur görün ama uzungöl doldu taştı tabiri abartı sayılmazdı. Son yıllarda daha çok arap turistlerin varlığından söz ediliyordu, bende merak ediyordum aslında var mı o söylenen kadar. Fakat yoktu, Araplar değil ama yerli turistlerden ben ya Arap göremedim ya da söylenenler abartıydı. Uzungöl, artık eskisi gibi değildi. Bir başka yazımda da söylemiştim, “Karadenizi önce biz gezelim” diye, o “biz” den kastım, Karadeniz insanıydı. Şimdi artık Uzungöl bile bize yabancı oluvermişti. o eski  uzungöl’in Uzungöl olduğu yıllardaki tenhalığın yerini, aşırı araç yığını ve dolayısıyla tıpkı o şehirlerdeki gürültü almıştı. Araçların birbirine yol vermesi bile sorun artık uzungöl’de.Kiremitli köprü (Hapsiyaş) Solaklı vadisininin efendisi

Uzungöl, görmeyenler için gidilmesi gereken bir yer tabi. Fotoğraflarını hayal ederek büyüyenlerden tutun,  fotoğraflarını görünce, “ne mutlu size cennettesiniz” diye iç geçirenlere, gidip de doğasına, manzarasına doymayanların anlatımlarına imrenenlere  kadar hemen herkesi  büyüleyen  uzungöl’e çıkarken, Solaklı vadisinde hemen herkesin dikkatini çeken  Hapsiyaş Köprüsü’nde(Kiremitli köprü) fotoğraf çekmek için duruyoruz. Bu köprü,  ilk olarak 1935 yılında yapılmış ve bir başka örneği de bulunmadığı için 1996 yılında da “Anıtsal eser” olarak tescil edilmiş, 2002 yılında da aslına uygun olarak Trabzon valiliği tarafından restore edilerek bölge turizmine kazandırıldı. Hapsiyaş Köprüsü, sığınaktır aynı zamanda, yağmurlu havalarda o yöre sakinleri için. Köprünün hemen önünde yörenin kestane balı ve çiçek balı satışını yapan tezgahta fiyatları soruyorum. Çiçek balı 30 lira, kestane balı ise 50 lira. Aynı kestane balı Ayder’de 150 lira. Ayder balı diye de adlandırılıyor. Sanırım bu turizm patlaması, bizde fiyatları baya fırlatmış, canlı alabalık, çay ve bal fiyatları bana çok pahalı geldi. Düşüsenize çay yöresindesiniz ve ince bel bir bardak çay bir lira. Oysa kahvelerde çay normalde 40 kuruş. Neyse..

Oradan ayrılıp dedem, babam ve amcamların Çaykara’ya vardıklarında mutlaka ziyaret ettikleri,  ve bölgenin Müslüman olmasına  kaynaklı ettiğini söyledikleri Maraşlı köyündeki Maraşlı Saçaklızade Osman Efendi’nin türbesini ziyaret ediyoruz. Çaykara’nın hemen içinden, kaymakamlık binası önünden direk yukarıya doğru asfalt bir yolla çıkılıyor, oradan da devam edip, uzungöl yoluna zaten varılabiliyor. Hem manzarası ve hem de manevi havası ile Maraşlı Saçaklızade Osman efendi’nin türbesinden ayrılıyoruz. Son çıktığımda hala yolları tamamlanmamıştı Uzungöl’ün ama  artık tamamen asfalt ve yön levhaları da neredeyse eksiksiz yol boyunca. Tahmin ediyorum, hem bayram ve hem de hava güzel olunca Bayramın birinci gününde Uzungöl’ün kalabalık olabileceğini, yanılmamışım. Bir ara sanki İstanbul’da köprü trafiğine takılmışız gibi oluverdik. Araçların birbirlerine yol vermesi bile bir mesele oluverdi neredeyse. Türkiye’nin her yerinden plaka saymak mümkün tabi ama gurbetçilerle de yabancı plakaları da görebiliyoruz. İran plakalı araçlar da yok değil tabi.

Gölün çevresine dönülmüş o set duvarları ilk kez görüyorum, fakat aklıma uzungöl’ün suyunu karşılayan ve ilk kez DSİ tarafından yapıldığında Haldızan deresi üzerindeki bentler için de aynı “çevre kaygısı” dile getirilmişti zamanında ama o kalabalık trafiği gördükten sonra bende çevreci dostlarıma hak vermekten vazgeçtim. O  duvarlara rağmen göle uçan araçlar olmadı mı daha yakın bir zamanda, hem de ölümle sonuçlanan. İyi ki duvarla çevrildi Uzungöl, yoksa maazallah Uzungöl’in çevresini saran ve her birinin adeta birbirine inat “para hırsı” ile yapılmış o karmaşık binalar, göl möl dinlemez orayı da işgal ederdi kısa zamanda. O zaman da ortada Uzungöl diye bir yer kalmazdı zaten. Ellerinde birer cihazla bir zamanlar İstanbul sokaklarındaki  “değnekçi” leri aratmayan park parası kesen görevlileri nin sayısını da abartılı buluyorum. Tek yöndü yol otellerin yoğun olduğu yerde, şimdi bir başka cadde de dönüş için tahsis edilmiş ama ona rağmen çok kalabalık ve Uzungöl’ü bir tatil merkezinden çok  Konya’daki Mevlana türbesine çevirmişler. Durmadan doğruca Haldızan deresinden yukarıya doğru çıkıyoruz. Yukarıdaki bir balık çiftliğinden aldığımız alabalıklarla bir güzel mangal keyfi yapıp, bir yandan da buz gibi Haldızan deresinin sularında serinliyoruz.

Oysa Uzungöl dendiğinde aklıma ilk gelen Dursun Ali İnan’a uğrayıp, bir fotoğrafını çekecektim ve Uzungöl’ü yazarken de onun bir fotoğrafını kullanayım istiyordum ama zamanı değildi. Biz Dursun Ali inan’ı, keserle ağaç yonarken yıllar öncesinde gördüğümüzde o, şimdi onun tesislerini belki çevreleyen yapıların bir tanesi bile yoktu. Hem zaten onu babasına da “oğlun delirdi, parasını boşa harcıyor” diye şikayet bile etmişlerdi. Şimdi bakıyorum da Dursun Ali inan’ı babasına şikayet edenlerin de mutlaka Uzungöl’de bir tesisi vardır belki ve belki de “uzungölü ben yarattım” havalarından da geçilmiyordur, kim bilir! Dursun Ali inan’la görüşemedim, ama ne diyordur Uzungöl’ün şimdiki haline diye de merak etmiyor değilim. Uzungöl’den sonra aklıma ilk gelen isimdir Dursun Ali İnan, Uzungöl’ü yaratan tek sivil adamdır o. Çünkü o’nun 1987 yılındaki düşüncelerine bir yandan da Orman Bölge Müdürlüğü’nün örnek konaklama tesisleri olan desteğinin tanıklarıyız. Şimdi o orman bölge müdürlüğüne ait tesislere de baktım uzaktan, pek iç açıcı gelmedi bana ama yine de sağı solu, İnan tesisleri kadar çevrelenmemiş ve iyi ki varlığını sürdürüyor dedim kendi kendime. DSİ Bölge müdürlerinin ve iller Bankası bölge Müdürlerinin katkılarını elbette unutmuş değiliz.

Uzungöl’ü Uzungöl  yapan Dursun Ali inan, sadece bir kuru tesisle yapmadı bu işi, o kendi felsefesine uygun, kendince önemsediği özel sözleri de birer plakalar halinde, yaptığı tesisine asarak, insanlara adeta nasihat ediyor. Mütevazi kişiliğini nice insanları ağırlarken ki duruşunda hep gösterdi. Bakın o levhalarda neler yazıyordu;uzungol

“mücadeleden kaçanlar, mücadele edenlerden daha çok yara alırlar”, “kısaca anlatabilmek, yeteneğin kardeşidir”, “insanlar birbirlerini menfaatleri kadar severler”,  “korkaklar hiçbir zaman zafer anıtı dikememişlerdir”, “ Ağlayıp sızlamak, sabırdan daha yorucudur”, “Bu kadar insan gördüm içlerinden hiç biri Dünya’dan memnun değil, hiç biri de dünyadan gitmek istememektedir”,  “Eğer en yükseğe  ulaşmak istiyorsan  en aşağıdan başlamalısın”,  “yaşam ağır bir yük değil zaten uzun sürmeyecek”, “ Başını eğmek atlara yakışır, korkunuz korktuğunuza güç verir”, “ sözü altın olanların susuşu intihardır”, “neden iki kulağımıza karşılık bir dilimiz var biliyormusunuz, çok dinleyelim de az konuşalım diye”, “ne pahasına olursa olsun evlenin, karınız iyi çıkarsa mutlu olursunuz, kötü olursa filozof olursunuz”, “kadın kocasının delikanlılıkta sevgilisi, olgunluk çağında arkadaşı, ihtiyarlıkta hasta bakıcısıdır”, “insan dille değil yaptığı işle konuşmalıdır”, “Gençlikte elde edilen bilgi ihtiyarlıkta şeref getirir”, “kabul edilen bir yanlışlık kazanılmış bir zaferdir”, “ küçük ve hatalara takılan sadece düşman kazanır”, “insan ne kadar az konuşursa  o kadar çok bilir”, “ Kalk uyuma, uyumak için önümüzde sonsuzluk var”, “ bilgisizlik kolay ve rahat kazanıldığı için çoğunluk bilgisizdir”, “azim varsa çözüm vardır”, “tembellik insanı esir yapmaya yeter”, “yapı taşı yerde kalmaz”,” karnımız tok gönlümüz aç”, “ konuşan değil iş yapan insanların  işbaşına getirilmesi gerekir”, “ Allahım korkaklıktan kıskançlıktan tembellikten sana sığınırım”, “ sevilmeyen yol kalabalık iken bile ıssızdır”. Dursun Ali İnan ile TRT, güzel düşünülmüş ve hakkını teslim etmek adına da bir belgesel hazırlamış, bu vesileyle TRT’yi tebrik ediyorum.

Caminin yanında bir çay molası veriyoruz, bir yandan Uzungöl’ü seyrederken bir yandan tanesi bir lira olan çaylarımızı içiyoruz. İşte burada Ergün , “ Çocukluğumda Takvimlerde gördüğüm ve hep hayalini kurduğum yerdi  burası, uzungöl. Ne iyi ettik, çocukluk hayalim gerçek oldu. Çok mutluyum” diyor. Çayın fiyatını yadırgıyorum tabi. Orada cafe denilen ucubeler yerine o eski bizim kıraathanelerimizin masalarında oturup çay içmek varken ne diye “cafe” kültürüne teslim olmuşluğa, temel itirazım belki bana bunları söyletiyor. Yol kenarlarında bir çorba, balık ve pilav menüsünün 11 lira olduğunu da gördüm ama bir rekabetin varlığını anladım ama yine de tesislerin adeta   bir bir içine girmiş olmasına da anlam veremiyorum. Öyle ki, göl kenarında uzaktan bir masayı boş gördüm, ama çayı geçerken söyleyiverdim, gittim oturdum. Elinde çay tablası ile gelen garson geldi yanımıza kadar, sonra çevresine bakındı, “kimdi çay söyleyen” diye söylenecekken, beni fark etti ama , “afedersiniz orası bize ait değil” diyerek geri dönmeye kalktı. Neyse ki yine aynı garson, kendi alanlarında bir boş masaya koşturdu bizden önce ve çayları oraya bırakarak bizi oraya aldı da içebildik çaylarımızı, yoksa çaylar geri gidiyordu yani. Ama çaylar güzeldi, o manzarada da tabiî ki fiyatı o kadar sorun değildi ama dedim ya benim itirazım o “cafe” mantığınaydı.Uzungöl’de “cafe”..Çok saçma geliyor bana..

Trabzon'un turizm merkezi uzungöl

Sonra bizim çocukların daha yeni yürüyebildiği ve asker arkadaşımı ailece ağırladığım karşı yamaca geçtik, o eski bizim altında mangal yaptığımız çam ağacını göremedim. İyi ki o zaman yapmışız mangalı, şimdi artık oralar hep doldurulmuş, yol boyunca oturacak bir yer de kalmamış zaten. Uzungöl’ün  sağ yamaçlarından göl manzaralı fotoğraf çektirenler hemen hemen hep aynı yeri zorunlu olarak tercih ediyor, çünkü yukarılara çıkıldıkça artık orman manzarayı gölgede bırakabiliyor. Bizim fotoğraf çekmemizi bekleyen gençlere, sabırları için bende bir fotoğraf çekiyorum tabi. Ha farklı aktiviteler gelmiş Uzungöl, artık helikopter ve paraşütlerle, kış mevsiminde de kayak ve alternatif turizm aktiviteleri ile yaygın turizm alanlarına açılıyor. Sadece doğası ve manzarasıyla  göze ve gönle hitap etmekten de sıyrılıyor ama Uzungöl  olmaktan da çıkıyor. Çirkin yapılaşma ve gürültü kirliliği, o sessiz dinlence yerinin yerinde yeller estiriyor..Uzungöl’den hava kararırken dönüyoruz bayram ziyaretlerimize..kalın sağlıcakla.

Güncelleme Tarihi: 04 Ocak 2019, 01:05
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER