M. Kemal AYÇİÇEK
Yaz mevsiminin tam ortasındayız. Fındık ayı ile Ramazan çakışmış yine, 36 yıl öncesin de de aynını yaşamıştık ama o zamanlar Dedem de Nenem de hayattalardı. Biraz ağırdan alıp, güneşli havalarda fındık ayını bizim Necati’nin “Biz fındığı iş olarak değil eğlence olarak görür ve ona göre fındık toplarız, siz bize uyun, karışmayın” deyimine uyarak, ağabeyimle birlikte onlara göre davranıyoruz. Gerçi bizim çocukluk yıllarımız da da aynı mantık vardı ama dedem disiplinli çalışmayı severdi. Hem onun dediği gibi bir fındık ayı geçirir hem de eğlencemizi eksik etmezdik!
Trabzon’un Araklı ilçesindeki Yiğitözü (Zanike) köyündeyiz. Havalar biraz da kurak gidince Fındık altına dökülmüş, fındık dallarından daha çok yerde belli aralıklarla dizilip yerden topluyoruz fındığı. Fındık yerden toplanınca da çocukların katkısı daha fazla olur tabi fındığı dallarından toplamakla kıyaslandığında. Çocukların çalışması ise onların eğlenmesi ile alakalı tabi. Hal böyle olunca da ben yıllar önce bizim çocukluk yıllarımızda bize masallar anlatan Şakire ablamla fındık toplamayı severdik, onun masalları bitmedi. O da masallarını annesinden, babasından kendi çocukluk yıllarında anlatılanlardan öğrenmiş, okullu değiller o zamanlar. Ben de aynı taktiği uyguluyorum yeğenlerimle birlikte fındık toplarken, onların bilmediği ama benim Şakire ablamdan öğrendiğim masalları biraz da güncelleyerek anlatınca çocuklarla güle oynaya fındık topluyoruz.

Bir fındık ocağının çevresine iyice sokulmuştuk ki Yunus, “Ahan Habur da bir şey var!” deyip, irkildi. Bir den panik yaptı, Yunus’un ufak kardeşi Bedirhan, “Nerde” deyip hemen ağabeyinin o ilk durduğu yere baktı, o da aynı tepkiyi verdi bir an, yüzü kızardı hemen ve “Yılan” dedi.. Belli ki görmedikleri bir şey görmüşlerdi, bende bakayım dedim. Oturarak yerden fındık toplarken ayaklandık tabi. Yunus ve Bedirhan’ın gördüğü ama “yılan” sandıkları şey, aslında bir Anguna idi. Ben de yıllar önce görmüştüm, ilk gördüğümüz de biz de yılan sanmıştık ama bize de büyüklerimiz onun Anguna olduğunu söylemişlerdi ve biz de hep Anguna olarak bilmiştik. Hem zaten literatürlerde de adı bizim bildiğimizden de farklı değilmiş. Literatürdeki adına Anguis fragilis, deniyor. Yani “Yılanımsı kertenkele” veya “Yavaş solucan”. Yılana benziyor ama yılandan daha kısa ve de daha ağır hareket ediyor.
Bizim çocukluğumuz da da Anguna gördüğümüz zaman onunla oynamak isterdik. Ben de çocukların hem daha yakından tanıması ve hem de fotoğraf çekebilmek için fındık toplamaya biraz ara verdik. Yunus’tan bir kova getirmesini istedim, getirdi kovaya koyduk Anguna’yı. Tabi ne yer ne içer bilmiyoruz, çocuklar kendilerince beslemeye kalktılar ekmek kırıntıları ile hatta belki susuz kalmıştır diye su bile verdiler ama olmadı Anguna’ya hiçbir şey ne yedirip nede içirebildiler. Anguna ile biraz zaman geçirmek için o anda yanımızda olmayan amca çocuklarına da bunu bir soluk hemen haber verdiler tabi, onlar da Anguna görmek için koştu geldiler. Bir süre kovadan çıkarmadan Anguna’yı izledikten sonra Bedirhan, “Dur bir elime alayım” diyerek kovaya elini uzattı ama ağabeyi, “zehirler belki bırak” diye kardeşini uyardı ama Bedirhan, bir şeyi kafasına koyduysa mutlaka yapan bir çocuk. Anguna’yı kuyruğundan tutup eline aldı ve dedesi ve babaannesine, babasına ve çevresindeki çocuklara bunu bir güzel dolaştırıp gösterdi. Sonra da Anguna’yı bulduğu fındık ocağının içine bıraktılar.

O gün akşama kadar Anguna muhabbeti hiç bitmedi. Akşam olunca da mahalledeki diğer çocuklar da duydu tabi Bedirhan’ın Anguna’yı eline aldığını, onlar da iyice meraklandı. Zaten bir çoğu şehirlerde olan çocuklar ve Anguna’yı bırakın şehirler de hayvanat bahçelerinde bile görme fırsatları yok. Bir gün sonra yine aynı fındıklıkta bu kez de daha uzun ve kuyruğu diğerine nazaran daha da fazla yılanı andıran bir Anguna’ya daha rastladık. Bu kez artık mahalle deki çocuklara da haber vererek, o Anguna’yı evlerin yanına çıkarıp, orada bir süre oynadılar. Oynamak derken tabi Anguna’ya herkes dokunamıyor, Bedirhan korkmuyor, cesaretli ama ağabeyi Yunus ikinci gün bulunan Anguna’yı, Ümit Yaşar’ın kardeşi Muhammet de eline alınca tutabildi. Zaten Muhammet’in ağabeyi Ümit hiç dokunamadı bile. Bir de Muhammet’in ablası Zeynep, biraz da irkilerek tutmaya çalıştı o kadar. Fakat, Bedirhan ve Muhammet, Anguna’yı yerde sürünürken bile ellerine alabildiler. Çocukların Anguna ile oynamasını ben de yakından izliyorum tabi, olur ya Anguna’yı bizim çocukken yaptığımız gibi kedilere verebilirlerdi. Biz Anguna’yı kedilere verdiğimiz de kediler de onlarla oynardı ama o Anguna bir daha doğaya salınmazdı. Belki Bilgehan da olsaydı o da Anguna da korkmazdı kim bilir? Hüseyin, Yusuf, Rafet, Mehmet, Utku, Furkan, Günay, Benginur, Metehan ve Akif sadece uzaktan seyredebildiler o kadar. O Anguna’yı beton olan araba yolunun üzerine bırakmışlardı, bir araç sesi duyulunca araç ezmesin diye yoldan aldılar. Bir süre daha Anguna’yı beslemek için çaba sarfettiler ama olmadı, hayvana bir şey yediremediler. Daha sonra da hep birlikte Anguna’yı bulduğumuz yere bıraktı ve sonra da onun üzerinden sohbet edip, gülüştü ve mutlu oldular.

Nesli tükenen hayvanlar arasında olduğu için mesela İngiltere’de 1981 yılında çıkan bir yasa ile kasıtlı öldürme, yaralama, satılması yasak Anguna’nın.Yılanların göz kapakları var ama mesela Anguna’nın kertenkele gibi göz kapakları bulunmuyor ve gözleri daha küçük. Yılanımsı kertenkele, köryılan, yavaş solucan, kör solucan veya denen bizim Anguna dediğimiz literatürdeki adı ile Anguis fragilis, şöyle anlatılıyor;
Anguis fragilis /Yılanımsı Kertenkele/ yavaş solucan/Anguna/ kör solucan/ kör yılan
Genel Özellikler: Genel görünümleri yılana benzediğinden dolayı "yılanımsı kertenkele" denir. Ama gözkapaklarının olmamasıyla yılanlardan kolayca ayrılabilirler. Sırt bölgesinin rengi genel olarak grimsi, kahverengi, kırmızımsı ya da sarımsı olabilir. Vücudu örten pulların alt tabakası kemi olduğundan parlak görünüşlü olurlar ve bu durum onların yılanlar kadar hızlı hareket etmesini engeller. Sırtta ayrıca boylamasına uzanan ince siyah bir şerit bulunur. Yaşlı erkeklerin mavi benekleri de olabilir. Vücudun yan tarafları kırmızımsı kahverengi ya da siyahımsı olabilir. Karın bölgesi grimsi olur. Ovovivipardırlar. Yani yavru annede, yumurtanın içinde gelişir ama anneden besin almadan. Anne sadece yumurtayı taşımış oluyor. Dişiler bir defada 5-26 kadar yarı gelişmiş yavru doğurabilirler. Yavrular bir kese içinde dışarıya bırakılırlar. Eylül'den Nisan ayına kadar olan zamanda kış uykusuna yatarlar. Genel olarak böcekler ve yumuşak vücutlu küçük omurgasız hayvanlarla beslenirler. Kuyrukları vücudun 2/3'ü kadar olur. Boyları 30 ile 50 cm kadar olabilir. İnsanları ısırmazlar. Habitat: Kısa boylu bitkilerin olduğu yerlerde, daha çok nemli ortamlar da, çayırlıklarda, ormanlık yerlerde taşların altında ya da yumuşak toprağın içinde yaşarlar. Yüksekliği 2000 metreye kadar olan yerlerde bulunabilirler. Türkiye'deki Dağılım: İç Anadolu'nun kuzeyinde, Marmara Bölgesinde ve Karadeniz sahillerinde habitatın uygun olduğu yerlerde yaşarlar.
Güncelleme Tarihi: 15 Aralık 2018, 21:41