M. Kemal AYÇİÇEK
Türkiye’de PPK’nun son toplantısının ardından faizlerin yükseltilmesi, sıkı para politikalarının habercisi olunca bu ülkenin parasızlık günlerinde defineciler ve petrol aramaları ile hep umutlar yeşertilir. Bizim bulmamız önemli değildir ama her hangi bir yerde bir define bulunması bile, kimilerimizin mutlu olmasına yeter de artar bile. Hem define, nasılsa toprak atında çürüyüp, kaybolup gideceğine gün yüzüne çıkarılınca hem devlet ve hem de bulan insanlar kazanıyor! Ülkemiz zenginleşiyor, biz de haliyle zengin olacak ülkenin vatandaşları haline gelmenin sevincini yaşıyor oluyoruz! İşte böyle bir ortam beni yıllar öncesine götürdü. Yaşadığım birkaç define olayını yazmak istedim. Dolmuştayım, arka koltuktaki iki kişinin muhabbeti ilgimi çekti.
- La Galecukte(kalecik) altın bulmuşlar duydun mi?
- Yok duymadum, neresin de, kim bulmiş
- Ben da bilmeyrum da oyle duydum
Sonrasının zaten önemi yoktu konuşmalarının, ben alacağımı almıştım. Hiç oralıklı da olmadım. Bir gün sonrasında giderdim bahsedilen yere varsa zaten öyle bir söylenti bulurdum ben yerini diye düşündüm. Öyle de yaptım. Bir sonraki gün gittim Kalecik’e. Yolda gördüğüm birine sordum, var mı öyle bir define bulma olayı gibi haberi yokmuş. Yol kenarındaki bir bakkala gidip sordum,”öyle diydi uşaklar he, Zanayer yolunun kenarındaymış, gidup bakmadum” dedi. Hemen yan taraftaki kahvehaneye gidip bir çay içtim. Sonra da orta yaşlarda olan birkaç kişi ile konuşup, tam olarak nerede altın bulunduğunu görmek için onlarla birlikte çıktık. Zaten Trabzon- Rize Devlet karayolunun yüz metre yukarısında bir patika yolunun hemen altındaydı bahsedilen yer.
Birlikte gittiğimiz arkadaşlarla yeni kazılmış ama hani Bayburt’lunun Karadeniz’i anlatırken kullandığı bir cümle vardır “Emmimgilin kazanıynan kırk, kırkbuçuk” diye bahsettiği o hedik kazanı veya bizim köylerdeki yal kazanı dediğimiz en büyük kazan gibi bir şey çıkarılmış oradan, hem kenarlarda altın renginde çok ufak parıltıları da gördük. Hiç kimse görmemişti ama oradan bir gömünün alındığı belliydi. Orası yani o kazanın alındığı yer, tam da Kalecik kalesi’nden yukarıya doğru çıkan patika yolun sağ tarafında bulunan mezarlığa çıkmadan yolun altındaydı. Fundalık bir yer ama tam tıraf altında kalıyordu. O birlikte gittiğimiz insanlar, bu yoldan sürekli gidip geldiklerini ama böyle bir şeyin burada hem de fazla derin olmayan bir yerden alınmış olmasına akıl erdiremiyorlardı.
Sonra bir çok fotoğraf çektim ama o zaman ki makinalar şimdiki makinalar gibi değil hem filmlerimiz siyah beyazdı. Sürekli dolmuşla gidip geldiğim için aslında Kalecik sağlık ocağı önünde yabancı plakalı park halinde bir karavan dikkatimi çekmişti. Ama plakaları tanımıyoruz o zamanlar ama yabancı oluşu ve karavanı da seviyor olmamdan aklıma takıldı. O yanımdakilere söylemedim ama o günden sonra zaten o karavan da kaybolmuştu. Çevrede o dönemler de Yanbolu deresi kenarındaki bir tarihi köprünün ayaklarında resmi bir kazının yürütülüyor olduğunu öğrendim. Yine o zaman o resmi kazıyı gösterip, aslında o kazı yapanların kalecikteki altını aldığından tutun, karavanlarla bölgeye turist adı altında gelip bölgede dedelerinin haritaları ile altın arayanlar olduğu duyumlarını fazlasıyla alıyorduk.
Artık defineci hafiyeliğine koyulmuştum. Nerde bir kazma sesi duysam belki define arıyorlardır deyip, üşenmeden o sesin geldiği yerlere kadar gidiyordum. Sürekli kahve sohbetlerine kulak kesiliyor, kim nerde define arıyorsa oraya yöneliyordum. Bir gün Arsin’in Fındıklı (Foşa)köyünde geceleri define kazısı yapıldığını duyunca bunu söyleyen arkadaşla birlikte gece yarısı buraya çıktık. Yanbolu deresinden yukarıya doğru çıktık, Örnek köyü yolunun yakınlarında fındıklığın içinde bir ışıkla toprak kazanları gördük. Biz normal bir halmiş gibi gidip fotoğraf çekecektik güya ama daha adamlara yaklaşmamıza bile fırsat vermeden bizim yanlarımıza gittiğimiz gören o kazıcılar, havaya mı üzerimize mi yoksa rast gelemi silahla iki-üç el ateş açtı. Tabi baktık ki papuç pahalı, gerisin geriye kaçtık. Ben de zaten gece karanlığın da flaşım ufak, adamlara çaktırmadan nasıl fotoğraf çekebileceğimi düşünüp duruyordum. Tabi bizim masumane diye düşündüğümüz şey belki de resmi kazılardı ama resmi kazı olsa gece yarısı adamların fındıklıkta ne işi vardı? Bunu akıl edememiştik!
Türkiye’de ne zaman Ekonomik kriz varsa o zamanlar hep çıkar bu Defineciler ortaya, bir bakarsınız “Bulmuşlar, kaçırmışlar” denirken, hep kamuoyuna yansıyan sikkeler olur. O yıllar, 1984’lü yıllardı. Araklı’nın o define bulunduğuna inandığımız yer tam da yaya yolu olarak düşünürseniz ki eski yıllarda o yol, Kalecik kalesi ile Buzluca Kalesi başta olmak üzere, (Samayer ) Zanayer- Canayer) Gümüşhane’nin Dumanlı köyü, yani 7 mahallesi ile ünlü Santa’nın da yoludur. Santa da bir zanaatkâr yeridir. Bir çok kilise kalıntısının bulunduğu yerlerin ulaşım ayağı sayılabilecek bir öneme sahiptir. Tabi o Kalecik’ten çıkarılıp götürüldüğüne inandığımız definenin akıbetinden haberimiz yok. Tam o sıralar da bir başka söylenti de Araklı- Bayburt karayolunun Ejderhanın gölü ve Hıdırlez mağarasının 300 metre yukarısın da yol kenarındaki bir kayanın alt kısmında Hz. Ali’nin mührü diye söylenen kayaların altından define alındığı şeklinde bir haber yayıldı. Tabi o yılların iletişimini dikkate aldığınız da bugün ki gibi bir haber alma ağı da yok. O nedenle şimdiler de olduğu gibi haberleri anında çek etme yani doğrulama veya takip etme fırsatınız da olmuyor. O duyumun ardından on gün kadar sonra Kapıkule sınır kapısından geçerken 60 kilo define yakalandığı ve bunun da Araklı’da o Hz. Ali’nin mührünün altından çıkarılan define olduğu söylentileri kulaktan kulağa dolaşıp durdu.
O Hz. Ali’nin mührünün oradan, veya o Arsin’ın fındıklı köyündeki bize silah çeken definecilerin ne bulup bulmadığını bilmiyorum ama o Kalecik’teki yerden hem de büyükçe bir definenin alındığına adım gibi inanıyorum. Çünkü o fazla kazma işi de olmayan ve orada duran sanki bir büyük kazanın çıkarılmış olduğu yeri belki iki gün sonra görmüştüm. Yani yağmur yağmamıştı ve o çukurdaki madeni işaretler, oraya gittiğimiz arkadaşlarla da bir definenin alınmış olduğuna inanmamızı sağladı. Tabi defineciler, aslında ağzı sıkı olan insanlardır ve bunun reklamını yapmazlardı. Fakat oradan alınan definenin bizim yerli definecilerimizden daha çok o karavanla ilgili olduğu kanaatim yıllar geçse de hala değişmedi. O zamanlar şimdi ki gibi define aramalarında kullanılan detektör gibi cihazlar, alet ve edevatlar da bizim ülkemiz de henüz yoktu, yani doların yasaklı olduğu yıllardı ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) dağılmamış, soğuk savaş yıllarıydı. Bu olayı o zaman da muhabir olarak görev yaptığım gazetemiz Kuzeyhaber’de yayınlamıştık.
Güncelleme Tarihi: 30 Ekim 2018, 23:50