“Sarıkamış Harekâtı’nın 99. yıl dönümü etkinlikleri kapsamında “Türkiye Şehitleriyle Yürüyor Anma Yürüyüşü” düzenlendi. Yürüyüşe 7’den 70’e Türkiye’nin 81 ilinden gelen vatandaşlar katıldı. Sarıkamış Harekâtı’nın 99. yıl dönümü etkinlikleri kapsamında düzenlenen “Türkiye Şehitleriyle Yürüyor Anma Yürüyüşü” saat 10. 30’da Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç’ın da katılımıyla başladı. Binlerce vatandaş Sarıkamış Harekâtı sırasında donarak şehit düşen 90 bin Mehmetçiği anmak için yürüyüşün başlangıç noktası olan Kızılçubuk mevkiinde toplandı. Kur'an-ı Kerim tilaveti ve dualar edilmesinin ardından yürüyüşe geçildi. Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Dağcılık Topluluğu ve Tarih Topluluğu da 40 öğrenciyle programa katıldı.” deniyor gelen mail de.Fotoğraflar da beraberin de tabi.
Sarıkamış harekatı ile ilgili bir çok oturumlar yapıldı, bir yığın yazılar yayınlandı. Ancak, hep tartışma odağında kayıp şehit rakamları oldu. Hala da net bir rakam üzerinde bir ittifak olabilmiş değildir.
Genel Kurmay Başkanlığı’nın web sitesinde fotoğraf ağırlıklı yayın da konu; “Sarıkamış Harekâtı Şehitlerini Anma Etkinliklerinin 99'uncu Yıldönümü Töreni 03- 05 Ocak 2014 tarihleri arasında, Kara Kuvvetleri Komutanı, Deniz Kuvvetleri Komutanı, Hava Kuvvetleri Komutanı, Jandarma Genel Komutanı, Askerî ve Sivil Temsilcilerin katılımı ile icra edilmiştir.Tören kapsamında; 03 Ocak 2014 tarihinde Kars'ta Şehit ve Gazi Ailelerine yemek, 04 Ocak 2014 tarihinde Kardan Heykeller ve Resim Sergisi, 05 Ocak 2014 tarihinde Sarıkamış Bölgesinde, Kızılçubuk-Yukarı Sarıkamış Şehitliği arasındaki 8,4 km lik anma yürüyüşü ve Solo Türk gösterisi etkinlikleri yapılmıştır” şeklinde yer alıyor.
Askeri Tarih Araştırmaları Dergisi’nde yer alan bilgiler, bir çok hastalığın salgın olarak kol gezdiği Sarıkamış Harekatı sırasındaki kayıpların neden net bir rakamla ifade edilemeyişine de aslında ışık tutuyor. Alev Keskin ve Fatma İlhan’ın, “BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NDA DOĞU CEPHESİ’NDE SALGIN HASTALIKLAR VE SALGIN HASTALIKLARA KARŞI ALINAN TEDBİRLER” konu başlığı ile yaptığı araştırma da; 1. Savaş Döneminde Cephede Görülen Hastalıklara Genel Bir Bakış Ordu 22 Aralık 1914’te taarruza başladığın da, kış şartlarının olumsuzluğu ve yokluklar, iyi giyinmemiş, iyi beslenmemiş ve uzun yürüyüşlerle yorulmuş olan askeri yıpratmıştır. (Sağlam, 1941: 9-10.) Savaşın ve coğrafi durumun yarattığı olumsuz koşulların yanı sıra genel anlamda yaşanan yokluk ve beslenme yetersizliği de hastalıkların temel sebebini oluşturmuştur. Harekât sırasında askerin iaşesi önemli bir sorun olmuş, istenilen kalorinin temini mümkün olmamıştır. Bu durum askerlerin günden güne zayıflamasına, sık sık hasta olmasına, âdeta hastaneden çıkmış gibi bir hâl almasına sebep olmuştur. Oysa askerin kışa ve düşmana direnebilmesi için üç binden fazla kalori sağlayacak ekmek, et, yağ, kuru sebze gibi kuvvetli gıdaya ihtiyacı vardır. (Kuntman, 2009: 107-108.) Özellikle vitaminsizliğin yol açtığı iskorbüt hastalığı sebebiyle büyük sıkıntı çeken askerler, bu duruma bir çare olarak çevrede buldukları her türlü bitkiyi yemek zorunda kalmıştır. (Kuntman, 2009: 100.)
Yedek subay olarak Doğu Cephesi’nde görev yapan Faik (Tonguç) Bey, anılarında durumu şöyle ifade etmektedir: “... Yolların çamur deryası hâline gelmesi ve taşıtların azlığı yüzünden bölükler ciddi bir açlık tehlikesiyle karşı karşıya bulunuyordu; 150 dirheme (480 g) inmiş olan asker tayını bile verilmez oldu. Subaylara verilen de kuru peksimet, ara sıra gelen bir parçacık etten ibaretti. Bu böyle devam edebilse yine memnun olacaktık, zaman oluyordu ki bunu da bulamıyorduk. Askerin hâli pek feci olmaya başladı. Bir gün ihtiyatta bulunduğumuz köyden, ileri hattı teslim almaya giderken askerin arasında bilinen pancar, yemlik, kuzukulağı gibi otları yemek için her biri bir yana dağılıverdiler. Dağılan askeri toplayıp mevziye götürmek için bir hayli zahmet çektim. Gerçekten ot yemek mecburiyetindeydik. Açlık hiçbir şeye benzemiyordu. Açlık sağlam yapılı bu köylü çocuklarını zayıf, cılız bir hâle getiriyordu; dayanma güçleri düşüyor, yürürken şurada burada yığılıp kalıyorlardı. Biz takım subaylarının durumu da askerlerden pek farklı değildi...” (Tonguç, 1999: 47-48.) Doğu Cephesi’nde bulunan 31’inci Tümendeki zayıf askerlere içirilmek üzere kuvvet ilacı olarak alkollü pekmez gönderilmişse de bunun içimi zor olduğu için bu yöntem işe yaramamıştır. (Kuntman, 2009: 107-108.) Yine coğrafi şartlar ve dondurucu soğuklara karşı askerin dayanıklılığını artırmak amacıyla sıhhiye depolarındaki alkollere şeker, zencefil ve karanfil ilavesiyle yapılan likörlerden de birliklere ve istasyonlara gönderilmiştir. (ATASE, Kls: 2430, Dos: 89, Fih: 1-15.)
Dr. M. Derviş Bey de anılarında; Nisan 1915’te her gün düzenli olarak vizite yaparak hastalarla meşgul olduğunu ve Tümen Başhekimliğinden askerlere verilen yiyeceklerin kalorisinin ve aylık ilaç gelir gider cetvellerinin istendiğini belirtmiştir. Dr. M. Derviş Bey, cephede askerin düştüğü durumu şu şekilde ifade etmiştir: “Köşk siperlerinde (27 Ocak 1916) Tümenden askerlere gıda olarak ekmek yerine buğday gönderilmişti. Levazım, işin kolayını bulmuştu. Fakat ateş hattındaki askerlerin bunu yenir bir şekle sokmak için ne kadar zahmet çekeceklerini düşünmemişti. Bu sebepten zavallı askerler öbek öbek toplanıp saman ateşi üzerinde kavurga yapıyor, aç midelerinin feryadını dindirmeye çalışıyorlardı. Kavurga, çerez olarak biraz yenir; ancak sabah akşam yemek yerine nasıl geçerdi? Nitekim birkaç gün sonra hemen hepsinde ishal başladı. Zayıf ve hasta düştüler. Durumu hemen Tümen Başhekimine yazdım ve ayrıca kavurga denilen maddenin temin ettiği kalorinin miktarını tayinden aciz olduğumu bildirdim. Sonra bu usulden vazgeçildi.” (Kuntman, 2009: 106.)
Genel olarak Doğu Cephesi’nde lekeli tifo, hummayı racia, tifo,dizanteri, kolera,çiçek,sıtma, yılancık, tetanos ve donuk yaygın olmakla birlikte kızıl, kızamık, kuş palazı, veba, göz hastalıkları, nezleyi müstevliye (grip), cilt hastalıkları, Asya kolerası gibi hastalıklar da görülmüştür.Salgın hastalıklardan lekeli tifo, Birinci Dünya Savaşı’nda Doğu Cephesi’nde Türk ordusunu ve sıhhiye hizmetlerini olumsuz etkilemiştir. Lekeli tifo, Birinci Dünya Savaşı öncesinde de Doğu illerinde sıklıkla görülmekte ve özellikle kış aylarında salgın şeklinde yayılmaktaydı. Seferberliğin ilanıyla birlikte Erzurum ve civarına çok sayıda asker sevk edilmiştir. Askerler yolda hiçbir yerde temizlenemediğinden bit salgını başlamış, ulaştıkları birliklerinde de bitten temizlenme olanaklarına sahip olamamışlardır. Köylerde kalan bu askerlerin halkla temasta bulunmaları dolayısıyla bölgede mevcut olumsuz şartların da etkisiyle bit yoluyla bulaşan lekeli tifo yayılmıştır. Savaşın başından itibaren şiddetli muharebelerin olduğu üç haftalık dönemde tutulan istatistiklerde lekeli tifodan 357 musap, 138 vefat olduğu belirtilmiştir. Bu veriler önemli bir salgının mevcudiyetini göstermiştir.
Asıl facia Sarıkamış Muharebesi’nden (22 Aralık 1914-19 Ocak 1915) sonra yaşanmıştır. Ordunun büyük bir kısmının yok olmasıyla sonuçlanan bu muharebelerden sonra Erzurum ve çevresindeki köyler hasta, zayıf ve bitkin askerlerle dolmuş; hastaneler ihtiyaca cevap veremeyecek duruma gelmiştir. Hatta doktorlar ve sağlık memurları da lekeli tifoya yakalanmışlardır. Nitekim Sahra Sıhhiye Genel Müfettişi Süleyman Numan Bey de lekeli tifoya yakalanan hastalardan biridir. Savaş ve hastalık ortamında kesin ve net bir istatistik tutulmasının mümkün olmamasına rağmen verilen bilgilerden hastalığın ciddi boyutlara ulaşmış olduğu tespit edilmiş; hatta halk arasında da salgın şeklini aldığı görülmüştür. (Sağlam, 1941: 12.) Erzurum’dan sonra Erzincan’da da hastalık şiddetli bir salgın hâlini almış ve hastaneler dolmuştur. Ulukışla’ya kadar menzil ana hattı ile Erzurum - Kiğı - Palu - Maden - Diyarbakır ve Erzurum - Erzincan - Harput - Diyarbakır yollarında ve civar köylerde hastalık yayılmıştır Mart başlarında hastalık hafiflemeye başlamış olsa da halk arasında etkisini sürdürmüştür. (Sağlam, 1941: 77-79.)
Dr. M. Derviş Bey, 28 Ocak 1915 tarihine ait anılarında köydeki bütün ahırların hastalarla ve samanlıkların da ölülerle dolu olduğunu ifade ederek satırlarına şu şekilde devam etmiştir: “... Bizim Samikale (Erzurum Narman ilçesine bağlı bir köyü) samanlıklarından bir hayli ölü topladık. Bu amaçla ara sıra geziyor ve temizlik yaptırıyordum. Bir gün yine bir samanlığa uğradım. Burada rast geldiğim manzara beni dehşet içinde bıraktı. İki üç asker; karavanalarını bir ölünün dizleri üzerine koymuşlar, karşı karşıya geçmiş öylece yemeklerini yiyorlardı. Beni görünce hiç aldırmadılar, yemelerine devam ettiler. Ben de görmezlikten gelerek dışarı çıktım. Biraz sonra cenazeyi kaldırttım. Askerlerimiz artık kanıksamışlardı. Ölüden, ölümden kesinlikle ürkmüyorlardı. Ne yapsınlar! Zavallılar o kadar bitlenmişlerdi ki kırmakla kaynatmakla başa çıkamıyorlar, bu nedenle rahat yüzü görmüyorlardı. O kadar ki doğrudan doğruya bitlerin saldırısına uğrayıp ölenler de vardı. Kısacası bitsiz yer kalmamıştı. O da ancak ölülerdi. Çünkü insan ölüp de cesedi soğuyunca bitler derhâl kaçıyordu. … Birinci Dünya Savaşı sırasında 3’üncü Orduda bölgenin iklim şartlarına bağlı olarak pek çok kısmi donuk ve donarak ölümler de görülmüştür. Donuklar en çok kışa rastlayan askerî harekât sırasında meydana gelmiştir. (Sağlam, 1941: 125-126.) Sarıkamış Muharebeleri sırasında birçok subay ve er, soğuktan donarak ölmüştür. Birçoğunun el ve ayakları donmuş veya sakat kalmıştır. Geri dönebilenlerse zayıf düştükleri için kolaylıkla çeşitli hastalıklara yakalanmışlardır. (Sağlam, 1941: 11.)
Sarıkamış Kuşatma Harekâtı, şiddetli bir kışın hüküm sürdüğü geniş bir alanda yapılmıştır. Birlikler -30, -40 dereceye varan soğukta 50-60 cm karın üzerinde sürekli hareket hâlinde bulunduklarından meskûn yerlerden yararlanamamışlardır. Özellikle, 10’uncu Kolordunun Allahüekber Dağları’nı geçişinde, 32’nci Tümenin Bardız güneyinde ve 9’uncu Kolordunun Sarıkamış dolaylarında yaptığı muharebelerde donmalar nedeniyle çok ağır kayıplar verilmiştir. Yalnızca, 11’inci Kolordu bölgesinde 10.000, muharebe hatları gerisinde donma ve hastalık nedeniyle 20.000 olmak üzere kayıpların toplamı 60.000 eri bulmuştur.
Dr. M. Derviş Bey de anılarında bölgede askerî harekât sırasında yaşadıklarını anlatırken ayağında tiftik çorap, üzerinde kalçın ve onun üzerinde de Rus lastiği olduğu hâlde parmaklarının yine de üşüdüğünü yazmıştır. Nitekim aynı hava şartlarında askerlerin durumunu şu sözlerle ifade etmiştir: “Alayın geçtiği yol üzerinde idik. Biraz daha ilerledik. Bazı askerlerin kucaklarında silahları olduğu hâlde kıvrılarak yattıklarını, karın kefen gibi üzerlerini örttüğünü; yalnız ayakkabı, kaput, kabalak gibi bazı eşyalarının dışarıda kaldığını gördük. Bunların önünden azap duyarak geçtik.” (Kuntman, 2009: 86-87.)
Tespit edilmiş olan 17.304 kısmi donuk ve 1287 donarak ölme vakası, bu iklimde orduyu etkileyen sebepler arasında donukların da önemli bir yer tuttuğunu göstermektedir. Donuk vakasının çok sayıda görülmesinde, iklim ile birlikte askerin kış şartlarına uygun şekilde giydirilememiş olmasının büyük etkisi olmuştur. (Sağlam, 1941: 126.) Bu yazıyı hazırlarken “Sarıkamış’ta kaç kişi şehit oldu?” diye sorduğum Bulut Yılmaz ile Sinan Keskin, “Doksan bin” dediler.Ama bu rakam bana hep abartılı gelmiştir. Babam da “Ben 15 bin diye duymuştum babamdan”dedi.Ben de kimi kaynaklarda 35 bin rakamını okumuştum ama net bir rakam verilemeyişi, içinde bulunulan savaş, kıtlık, salgın hastalıklar ve aşırı soğuklar yüzünden olmalı. Tüm Şehitlerimize Allah’dan rahmet niyaz ediyorum. Mekanları cennet olsun.yazının ayrıntılı haline ulaşmak için tıklayınız.
Öte yandan, Sarıkamış Şehitleri ile ilgili olarak Enver Paşa'nın torunu Osman Mayatepek, Ankara'da dha'dan Tahsin Güner ve Aynur Tattersall'a yaptığı açıklama da "90 bin asker donarak şehit oldu" ifadelerini yalanladı.
'90 bin askerin donarak öldüğü yalan'
Enver Paşa'nın torunu Osman Mayatepek, "En acıklı olan nokta ise temcit pilavı gibi pişirilip sürekli karşımıza çıkarılan '90 bin askerimiz donarak öldü' yalanıdır. Sarıkamış tamamen bir Vatan müdafaasıdır ve kaçınılmazdır" dedi.
"Sarıkamış şehitlerini anmak için yapılan tören Türk milletinin kahramanları için yapabildiği fedakarlıkların canlı bir örneğidir" diyen Mayatepek, "10 bin kişi eksi 9 derecede, Sarıkamış Şehitliği'ne yürüyüp saygı duruşunda bulunup, şehitlerimiz için dua etmiştir. Devlet ciddiyetiyle de fevkalade uyum gösteren bu yürüyüşe Gençlik ve Spor Bakanı, Kuvvet Komutanları, Kars Valisi ve milletvekillerinin de katılması herhalde Mehmet Akif Ersoy' un duasını bir kere daha gönüllere bahş etmiştir. Bundan evvel yapılan benzer bazı törenler, ister istemez amaç 'Şahsi reklam mı, Sarıkamış sırf araç mı?' diye düşündürmüştür. Bir magazinsel hava içinde tarihin çarpıtılıp, gazete sayfalarını süsleme çabaları, kanaatimce şehitlerin saygısına hakarettir. En acıklı olan nokta ise temcit pilavı gibi pişirilip sürekli karşımıza çıkarılan '90 bin askerimiz donarak öldü' yalanıdır. Bunun mimarı ise kendi beceriksizliğini örtmek için 9. Kolordu Kurmay Başkanı Şerif Bey'in 1922 senesinde yayınladığı ve tamamen bir uydurma olan hatıratıdır" dedi.
SARIKAMIŞ TAMAMEN BİR 'VATAN MÜDAFAASIDIR' VE KAÇINILMAZDIR
Mayatepek şöyle devam etti: "Özet olarak, Harbiye Nazırı Enver Paşa ve Erkanı Harbiye Başkanı General Bronsart Schellendorf tarafından, Noel dönemine rastlayacak ve Rusları sürpriz bir karşı hücum ile mağlup etmeye yönelik bir teşebbüstür. Maalesef basının bir bölümü bile, genel olarak, ciddi araştırmalar yapmadan veya 'magazin' havasında bazı şahıslar gibi tarihi çarpıtıp gazete sayfalarını süsleme çabası içindedir. 98 sene geçmiş olmasına rağmen Sarıkamış hala gerektiği gibi değerlendirilmemiştir. Bilhassa 1920'den itibaren siyasi çekişme malzemesi olmuştur. Amaç nettir: Rus orduları Batı cephesinde Almanlar ile harp içindedir. Bizim cephede ise çok az sayıda (100 bin civarı) asker kalmıştır. Rus ordusunun bir kısmı Sarıkamış civarındadır ve yanlış cephelenmiştir. İlk Rus saldırıları Kasım'da (1914) Köprüköy ve Azap Muhabereleriyle başlamıştır. Burada 3. Ordu komutanı Hasan İzzet Paşa büyük bir hata yapıyor ve Rusları yenmesine rağmen takip edip son darbeyi vurmak yerine, orduyu 15 km geriye çekiyor. Yani savaşı kazanan taraf kaçan düşmanı kovalayamıyor, geri çekiliyor. Hatta Rusları takip etse Sarıkamış'a ihtiyaç olmazdı. Ruslar Erzurum'a gelmişler, sen onlarla Köprüköy ve Azap'da savaşıp yenmişsin ve Sarıkamış'a çekilmeye zorlamışsın ama taarruz edip tamamen mağlup etmek yerine geri çekiliyorsun".
ENVER PAŞA'NIN EMİRLERİNİ YERİNE GETİRSEYDİ SARIKAMIŞ ZAFERLE BİTERDİ
"Enver Paşa'nın emirleri yerine getirilseydi Sarıkamış zaferle biterdi" diyen Mayatepek, "Bir de hep iklim şartlarından bahsetmeye bayılırlar. Hava soğuktu falan. Bu bir savaş ve nerede, ne zaman ve hangi şartlar altında gerekiyorsa savaşacaksın. Şayet komutanlar Enver Paşa'nın emirlerini yerine getirseydi Sarıkamış zafer ile biterdi" diye vurguladı.
BU HATA SARIKAMIŞ FELAKETİNE SEBEP OLAN EN BÜYÜK NEDENDİR
" Mayatepek şöyle devam etti; "1- 9 Kolordu Rus cephesini arkadan çevirecekti. 2- 10 Kolordu ise 24 Aralık'ta Bardız bölgesinde olup, 9 Kolordu ile birleşip Rusları çevirecekti. Maalesef gerçekleşen ise çok farklıydı: 1- 10 Kolordu Hafız Hakkı Paşa komutasında Bardıza gitmesi gerekirken, Rus birliklerinin peşine takılıp Koşur istikametine yöneldi (30 ve 31 Tümenler). Yalnız 32 Tümen Bardız'a ilerledi. 25 Aralık' da ve Sarıkamış'ın batısında Rus Ordusu'nun arkasına düşmesi gereken 10 Kolordu, tamamen Haffız Hakkı'nın "zafer kazanma ihtirası ile yolu 75km uzattığı yetmezmiş gibi, Allahuekber dağlarını geçmeye mecbur kalmış ve fırtına ve tipiye yakalanıp çok büyük zayiat vermiştir ve zamanında Sarıkamış' a intikal etmemiştir. 2- 9 Kolordu ise 3. Ordu ile 24 Aralık' da Bardız da birleşir. Cephe arkasındaki Rus birliklerine taarruz etmek için Kötek yönüne gitmesi ve Rus ihtiyat kuvvetlerine taarruz edip Sarıkamış'a iltihak etmesi gerekiyordu. Maalesef yine evdeki hesap çarşıya uymamıştır. Bu sapmanın başlıca sebebi Hafız Hakkı (10 Kolordu) Paşa'nın 25 Aralık tarihinde Sarıkamış'da olacağı varsayımı ile Enver Paşa'nın, 10 Kolordu yalnız kalmasın diye yönünü Kötek'ten, Sarıkamış'a çevirmesi olmuştur. Netice olarak 10 Kolordu yüzde 80 zayiatla bitkin bir şekilde ancak 29 Aralık'ta Sarıkamış'a gelebilmiştir. Bütün bu hataların ve Enver Paşa'nın emrine uymamanın neticesi olarak: 9 Kolordu'nun kuzeybatıdan, 10 Kolordu'nun kuzeydoğudan taarruz etmesi gereken (25/26 Aralık geceleri )Sarıkamış, bu taarruz gerçekleşmeyince Rus takviye kuvvetleri tarafından güçlendirilmiş ve maalesef savunma yapmak da bile zorlanacak olan Ruslar demiryolu ile nakliye avantajıyla 31 Aralık' da taarruz edecek duruma gelmiştir. Netice: Sarıkamış Harekatı son derece iyi hazırlanmış bir plandı. Kış aylarında yapılması hatadır masalına gelince; baskın niteliği taşıyan her askeri harekatın düşmanın beklemediği yerde ve zaman'da olması zaruridir. Bizim akıl hocaları bugün ne kadar böyle bir mevsimde harekat yapılmazdı diyorsa, emin olun Ruslar' a o zaman aynı şeyi düşünüyordu. Alternatif olarak Ruslara herhalde "yahu şu kara kış da harp etmeyelim, bahar gelsin, çiçekler açsın, bir mangal ziyafeti yapıp, bir güzel savaşalım" diye bir alternatif düşünmek ancak Charlie Chaplin filmlerinde olabilirdi."
RUS GENERALİN İTİRAFI
Mayatepek, "Rus General Maslovski, (Türkler 23 bin şehit vermiştir diyen) Türk Ordusu, Enver Paşa'nın emirleri doğrultusunda hareket etseydi Sarıkamış düşerdi diye itiraf etmiştir. Hatta General Michaelevski harekatın bir kuşatma planı olduğunu anlayınca geri çekilme emri vermiştir. Şayet başarılı olunsaydı Kafkaslara kadar önümüz açılıyordu. Azerbaycan ile birleştiğin andan itibaren ikmal derdi kalmıyor ve tabii' ki petrol kaynaklarına sahip oluyorsun. Genel değerlendirmeyi Sayın Nevzat Kösoğlu ( Şehit Enver Paşa) çok güzel yapmıştır: "Komutanlar Enver Paşa'ya ayak uyduramadılar. Plana uymayan bu komutanlarda Enver Paşa hakkında olumsuz propagandayı yapan komutanlardır. Sarıkamış bir vatan müdafaasıdır. Şehit sayısı ile siyaset yapmak alçaklıktır. Çanakkale'de 250 bin şehit verdik. Hiç kimse hesap soruyor mu? Yok." Herhalde bir savaş kazanılınca 'şehit' kaybedilince "ölü olunuyor diye bitiriyor Nevzat bey. Rakamlar ise tam bir palavra. En şiddetli dönemde.... yazının devamı için tıklayınız
Güncelleme Tarihi: 05 Mart 2014, 08:16