,

Karadeniz'in arka bahçeleri

Amasya, Artvin , Bolu , Çorum , Giresun , Gümüşhane , Kastamonu ,Ordu , Rize , Samsun , Sinop, Tokat , Trabzon...Karadeniz Bölgesi dendiğinde hemen herkes bunu Samsun-Artvin illeri arasının kastedildiğini anlar, diğer iller pek de Karadenizli sayılmaz. Amasya, Artvin, Bolu, Çorum, Giresun, Gümüşhane, Kastamonu, Ordu, Rize, Samsun, Sinop, Tokat, Trabzon, Zonguldak, Bayburt, Bartın, Karabük, Düzce aslında Karadeniz Bölgesi'nin illeridir.

Karadeniz'in arka bahçeleri

Karadeniz’in arka bahçeleri

Karadeniz Bölgesi dendiğinde hemen herkes bunu Samsun-Artvin illeri arasının kastedildiğini anlar, diğer iller pek de Karadenizli sayılmaz. Amasya, Artvin, Bolu, Çorum, Giresun, Gümüşhane, Kastamonu, Ordu, Rize, Samsun, Sinop, Tokat, Trabzon, Zonguldak, Bayburt, Bartın, Karabük, Düzce aslında Karadeniz Bölgesi’nin illeridir.

Karadeniz sahil yolu için yola çıkmışken bir de Karadeniz’in arka bahçesi olan illerden Kastamonu, Karabük ve Bolu’ya da uğradık.Sinop’tan sonrasın yolların aşırı virajlı olması, yer yer çok tehlikeli uçurumlardan geçiyor olmak Karadeniz’den ayrıldığınıza işaret eder gibi geliyor. Sonrasında zaten toplu köyler ve iklim farklılıklarından tutun yetiştirilen ürünlerin değişikliğine varıncaya kadar Karadeniz’in arka bahçelerine indiğinizi anlıyorsunuz.

M. Kemal AYÇİÇEK

Karadenizolay(Özel)-Karadeniz Bölgesine ister Ankara’dan ister istanbul’dan gidin tek bir karayoluna çıkıyorsunuz. Merzifon’da kesişir yolunuz ve tüm karayolu araçları Havza adisinden doğruca Samsun’a iner ve siz de samsun’da Karadeniz ile buluşursunuz. Eğer özel aracınız varsa ve siz gezi amaçlı giderseniz, o zaman görebilirsiniz ancak Karadeniz’in arka bahçelerini. Yoksa Kastamonu, Sinop, Karabük,Tokat veya Bartın’ı göremezsiniz. Bolu, yol merkezinde bir il olduğundan görülebilir bir de Düzce tabi.

Karadeniz Bölgesi’nden söz edilince hemen herkesin aklına gelen Samsun ile Artvin arasındaki iller gelir.Ordu, Giresun ve Trabzon. Oysa Karadeniz’in deniz görmeyen ama Karadenizli illeri de var elbette ve bunlar nedense Karadeniz’den sayılmaz!

Karadeniz Sahil yolu gezimizin devamında Sinop’tan Kastamonu, Karabük ve Bolu’ya geçiyoruz. Normalde Karayolu ile Ankara veya İstanbul’a giderken Samsun’dan denizden ayrılırsınız. Fakat, özel aracınızla giderseniz ancak bu illeri gezebilirsiniz. Orta Karadeniz ve Doğu Karadeniz’le bu kentlerin pek bir bağlantıları yoktur. TBMM’de görmüşsünüzdür mesela CHP Kastamonu Milletvekili Mehmet Yıldırım’ın TBMM kürsüsünden ve grup toplantılarında sarımsak dağıttığını. Sarımsak İç Anadolu’da değil Karadeniz’de yetişen ürün ama sanki Karadeniz’in doğasına aykırı gibi algılanıyor. Karadeniz denince bol yağış ve yeşillikler akla geliyor ve çorak toprakları veya düz tarım alanları düşünülmüyor bile ama sarımsak kurak iklim isteyen bir ürün oysa.

Yine Karadeniz Bölgesi’nde yerleşim birimleri özellikle köylerde genelde dağınıktır. Toplu köy anlayışı istense de fiziki şartların dayatmasıyla zaten mümkün değildir ama Karadeniz’in arka bahçesi diye nitelendirdiğim Kastamonu, Karabük, Bolu veya Düzce gibi illerde toplu yaşam alanları yani köyler rahatlıkla görülebiliyor. Tarım alanlarında da aynı farkı görebiliyorsunuz. Sadece sarımsak değil, Tokat’ta üzüm, pancar, tütün, kelem yada toplahanası,patates, kurusoğan yetiştirilebiliyor. Bunlar normalde Karadeniz olarak bilinen illerde sınırlı yetişebilen ürünlerdir. Karadeniz denince fındık , çay ve yeni yeni de kivi geleneksel tarım ürünleridir.

Sinop’tan Ayancık ilçesi yönünden çıkıyoruz. “Gözlerden uzak olan” denir ya , sanki “gönülden de uzaktır”ı anlatıyor Ayancık. Bakımsız bir ile görünümünde, yollar, caddeler sanki bir belediyesi yokmuş gibi..Üzülüyoruz. Yenikonak, Hanönü ve Taşköprü’ye geçiyoruz. Yok buraların karadenizlilikle alakası yok tabi bize göre.Fakat Taşköprü, görülmeye değer bir büyük ilçe. Kastamonu’ya bağlı. Orada görev yapan polislerin insana yaklaşımı dikkatimizi çekiyor, gayet güzel ve insanı polislerimizle Taşköprü herhalde mutludur.

“ TARİHİ AÇIDAN TAŞKÖPRÜ"

Taşköprü, insanlık tarihi boyunca değişik uygarlıkların kurulup yok olduğu bir yöre olmuştur. Sırasıyla, Gasgallar, Etiler, Dorlar, Paflagonyalılar, Kimerler, Lidyalılar, İranlılar, Kapadokyalılar, Helenler, Pontuslar, Bitinyalılar, Romalılar (Bizanslılar), Danişmendliler, Çobanoğulları ve Osmanlılar bu yörede hüküm sürmüşlerdir.

Romalılar Paflagonyayı zaptettikten sonra komutan Pompe’nin ismine izafeten burasına Pompeiopolis demişler ve Paflagonya eyaletinin merkezi yapmışlardır. Taşköprü Romalılar zamanında (M.S.1,2,3)’ üncü yüzyıllarda çok haşmetli bir şehirdi. Zımbıllı Tepesi Akrapol olarak kullanılıyordu. Eyalet valisinin sarayı, mabet ve ileri gelenlerin evleri burada idi.

Taşköprü, 1211 yılında Selçuklu Emiri Hüsamettin Çoban tarafından fethedilmiş, Osmanlılar zamanında kadılık olarak idare edilmiş, 1868 yılında yılında İlçe olmuştur”

Yol boyunca etçiğimiz ilçelerdeki geri kalmışlık duygusunu biraz da “sahipsizlik” diye yorumlarken, Kastamonu’ya geliyoruz. Aslında daha önce de gitmiştim Kastamonu’ya ama hayır sanki orası değildi bu yeni Kastamonu.8 yılda bir kent nasıl böylesine bir değişim yaşayabilir hala düşünüyorum. Mükemmel bir şehir. Şehirleşme ve modernleşme açısından da kültürel ve geleneksel yapısını sürdürmesi açısından sanki yepyeni bir kent yapmışsınız! Doğrusu, Kastamonu’yu tanıyamadım ve çok etkilendim. Hele Karadeniz’in böylesi bir kenti de varmış diyebilmek aslında gururumu da okşamadı değil. Demek ki bu ilimize son 10 yılda gelen valiler, gerçekten bu kente layık valiler olmayı başarmış insanlarmış. Onları kutluyorum.

TARİHÇE 

Bilinen tarihi yaklaşık 4000 yıl öncesine dayanan Kastamonu adını kurucuları Gas’ lara atfen, Gas ülkesi anlamında Gas Tumanna'dan almaktadır. Hititlerden başlayarak Frig,Lidya,Pers,Roma,Bizans, Selçuklu, Danişmendli, Candaroğulları ve daha sonra 1460'ta Osmanlı egemenliğine girmiş ve Cumhuriyet dönemine kadar Osmanlının önemli kentlerinden olmuştur. Bu kültürel sürekliliği temsil eden sayısız dini ve sivil yapıyı kent merkezi ve ilçelerinin tarihi dokusunda barındırır. 

Öte yandan Cumhuriyet tarihimizde de Kastamonu'nun ayrı bir önemi vardır. Ulusal Bağımsızlık Savaşı sırasında güvenli bir liman kenti olarak İnebolu'dan Ankara'ya lojistik destek sağlamış, Mustafa Kemal ATATÜRK tarafından 23 Ağustos 1925 tarihinde Kıyafet ve Şapka Devrimi'nin açıklandığı kent olarak özel bir anlam kazanmıştır”

Araç’a girerken bir levha dikkatimizi çekiyor.”Ey yolcu!” diye uyaran bir levha. “ayak bastığın bu topraklar, sırtında bebeğinin donmasına aldırmadan , mermiyi cepheye yetiştiren,eli öpülesi anaların, vatanın kurtuluşunda nufüs ölçeğinde en çok şehit veren yiğitlerin,ünlü şekerci ve pastacıları yetiştiren , yeşilin denizi,doğanın cenneti, yayla diyarı, şehitler otağı, tarihi Araç ilçesidir”

Yol boyunca toplu köyler de tarım ve hayvancılık ağırlıklı bir yaşam sürüldüğüne tanık oluyoruz. Bu yolda aslında sadece görülmesi adına gidilebilecek evleriyle ünlü Safranbolu bile yeterli bir sebeptir Yeter ki siz gitmek isteyin. Karadeniz Bölgesi için Turizm firmaları turlar yapıyorlar ama bence sizler bu turlara bağlı kalmaksızın özel araçlarınızla bu bölgeyi bir gezi planına dahil edin. Fakat, sakın ihmal etmeyin ve sakın ola “gideriz” demeyin, mutlaka “gideceğiz” diyerek niyet edin, benden söylemesi. 

Karabük’e sapmadan sadece 5 kilometre devam ediyorsunuz ve karşınıza bambaşka bir Dünya çıkıyor sanki. Yağışlı bir gündü ve sis çok geniş görüntü vermiyordu fotoğraf açısından ama yine de tüm mimarisiyle, doğasıyla ve şehitlikleriyle, abideleriyle görülmesi gereken bir ilçeydi Safranbolu.

Bir güzel ahşap medeniyeti sanki.”müze kent safranbolu”. Otobüs duraklarına varıncaya kadar tabi ve doğal yapılarıyla görülmeye değer bir büyük ilçe. “Şehzade konakları ve sofralarını geleneklerimizi yaşatmak ve kültürümüze hizmet etmek amacıyla açtık” ifadelerine dayandırılmış bir köklü kültürü yaşıyorsunuz, şehrin ilk girişinden çıkışına değin. Bambaşka bir hava bambaşka bir dünya görüyorsunuz ve etkileniyorsunuz ister istemez.

Meğer biz sadece Karadeniz’in Denize bakan kısmıyla ilgiliymişiz ve sadece denizi, yeşili, yaylaları, dereleri, Hamsi’yi, balığı bilirmişiz ama Karadeniz’in arka bahçelerini hep ihmal etmişiz. Şehrin göbeğinde Safran çiçeği karşılıyor sizi, gez gez bitiremiyor ve gezdikçe kalasınız geliyor böylesi konaklarda. Şekerciler, lokumcular ve safrancılar çağırıyor sizi, içiyorsunuz safran çayını.Safran çayı bizim bildiğimiz sıcak çay değil, yarım bardak sıcak suya soğuk olarak ilave edilen safran ve öylece içilen bir çay.

Hıdırlık Tepesinden seyrediyorsunuz doyumsuz kenti . Namazgah, Türbe, Anıt mezar derken gözümüz arkada kalarak ayrılıyoruz Safranbolu’dan Karabük’e varıyorsunuz. Burası bir süre önce özelleştirilen Erdemir Demir Çelik Fabrikası ile ünlü ilimiz. Sıradan bir şehir ve Erdemir’in bulutara karışan dumanları sizde iz bırakıyor o kadar. Eskipazar üzerinden Gerede ve Bolu’ya ulaşıyorsunuz.

Bolu’yu anlatmaya gerek yok artık, Düzce’de öylesine iller bizim açımızdan.Yani pek bizdenlik bulamadığımız Karadeniz illerimizden sayılıyorlar o kadar! Karadeniz’in arka bahçesi dediğim diğer illerimiz Tokat, Gümüşhane, Bayburt bir başka gezide ele alacağımız illerimiz olsun.Elbette geziyi çok detaylı tutamadım, zaman sorunu.Anlayışla karşılayacağınızı umarak şimdilik kalın sağlıcakla. 

Güncelleme Tarihi: 02 Ağustos 2012, 15:11
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER